Paralı askerle millî ordu olur mu?
"Türkiye'nin beka sorunu var" diyorlar ama Türk Silahlı Kuvvetleri mevcudunu 350 bine düşürdüler. Şimdi de askerlik süresini kısaltırken bedelli askerliği kurumlaştırdılar. Nüfus arttığı için süre kısaltılabilir ama bedelli askerlik, Türk ordusunun "millî ordu" niteliğini kaybetmesine yol açar!
Türklerin tarih boyunca egemenliklerini devam ettirebilmesinin en büyük dayanağı "ordu millet" olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliği de bu nitelik sayesinde devam etmektedir.
Askerlik her Türk için bir vatan hizmeti olarak kabul edilmiştir. Bu sebeple askere gönderilen gençler için törenler, uğurlamalar düzenlenmektedir.
Para verip bir ay askerlik eğitimi alanlara "sefer görev emri" verilebilir mi? Yani savaş durumunda silâh başına çağrılabilirler mi? Mümkün değil! Dolayısıyla bu uygulama ile hem Anayasa'daki eşitlik ilkesi çiğnenmiş hem de millî ordudan paralı orduya geçilmiş oluyor!
Askere görev yaptığı süre için para verilmesin mi? Verilsin elbette. Fakat, 31 bin lira verip de askerlik yapmamak, "ordu millet" niteliğini zayıflatır. Zaten, AB'nin de uzun zamandan beri yapmak istediği buydu.
***
Barış Terkoğlu, Cumhuriyet'te, doğru bir zamanlamayla, 2006 yılında George Soros'un Açık Toplum Vakfı aracılığıyla fonladığı TESEV'in "Almanak Türkiye: Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim" raporunu hatırlattı. O dönemde almanağı inceleyerek birbirini takip eden dokuz yazı yazmıştım.
12 Eylül 2006'da "Soros parasıyla, Türk Ordusu'nu çözme raporu!" başlığı altında konuyu incelemeye başlamıştım. Kitabın editörü Prof. Dr. Ümit Cizre, sunuş yazısında, TSK için "İtaat kültürü yerine bilimsel itiraf ve itiraz" öneriyordu!
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin M.Ö. 209 yılından beri başarısının temel sırrı olan "emre itaat" yerine "itiraz ve itiraf"ın konulması öngörülüyordu!
Lale Sarıibrahimoğlu, ordunun küçülmesini, profesyonelleşmesini, Genelkurmay Başkanı'nın Millî Savunma Bakanı'na bağlanması gibi AB'nin olmazsa olmaz kriterlerine uyum sağlanmasını, iç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin kaldırılmasını savunuyordu.
Sarıibrahimoğlu, "İçişleri Bakanlığı'nın hazırlıkları arasında, iç güvenlikte Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Polis üçlüsünden oluşan farklı yapılanmaların yerine tamamıyla sivillerden oluşacak profesyonel bir sivil 'Sınır Polis Teşkilatı'nın kurulması da bulunmaktadır" diye bilgi de veriyordu.
Ferhat Ünlü ise Yeniçağ gazetesinin, "TESEV haddini aştı" diye yayın yapmasını eleştiriyordu.
TESEV'in güvenlik sektörü almanağının tanıtımı, AKP milletvekillerinin de katılımı ile yapılıyordu.
Almanak yazarlarından Zühtü Arslan hakkında TSK ile polisi karşı karşıya getirdiği iddiasıyla dava açılmıştı ama AKP iktidarı kendisini ödüllendirerek Polis Akademisi'nin başına getirmişti!
O rapordaki talepler, süreç içinde tek tek yerine getirilirken, talepleri gündeme getiren yazarların bir kısmı FETÖ'den tutuklandı, bazıları kaçak, bazıları ise hâlâ rağbet görüyor!
***
Peki neden böyle oldu? Almanağın yayınlanmasından bir yıl önce Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Hulusi Akar, "AB Sokrates Programı çerçevesinde her yıl binlerce öğrenciye ve öğretim görevlisine eğitim ve öğretim faaliyetlerinin bir kısmını yurt dışında geçirmeye yarayan Erasmus programıyla ilgili müracaatlarını yaptı. Kara Harp Okulu'nun AB programına ve yazılımına kabulü gerçekleşti." diye bir müjde vermişti!
Bu durum üzerine, 5 Mart 2005'te, "Kara Harp Okulu'nda Erasmus'un ne işi var?" diye sormuş ve "Sokrates programı, Avrupa Birliği tarafından, millî kimliklerin yerine 'Avrupalı kimliği'ni yerleştirme hedefine ulaşmak için planlanan ve uygulanan bir faaliyettir. Atatürk ihtilali bunun için mi yapıldı?" diye uyarıda bulunmuştum.
Zaten 2005'ten sonra ama özellikle 15 Temmuz 2016'dan sonra, iktidarın bütün uygulamaları, Atatürk ile hesaplaştıklarını gösteriyor...