Papa da bilmiyorsa, önemsizdir zaten! (15 Eylül 2022)
Prof. Dr. İskender Öksüz''ün misak.dusunce.com''daki yazısı geçmiş seçimlerin bir başka yönüyle ilgili şimdiye kadar yazılmış örnek analizlerden birisi...
Diyor ki Hoca: "Siyasî partilerimizin dışa dönük beyanlarına bakarsanız, hepsi kazanmış. Eh ''kazan-kazan''ın bu kadarı şaşırtıyor. Kaç defa ''kazan'' demek gerekir acaba? Fakat içeride durum epeyi farklıdır. Orada bir özeleştiri gırla gidiyordur ama ''özeleştiri'' insanların kendilerini eleştirmesi anlaşılmaz. Bizim partiler, özeleştiriden, özlerindeki diğer partilileri eleştirmeyi anlar. Hatta özeleştiriyi hainlik sayanlar vardır."
Harari''nin "Bilim devrimi, insanların ''bilmiyorum'' demeleriyle başlar" tespitiyle konuya giren Hoca, bilmemeyi fark etmenin, bilginin, danışmanın, propaganda ve pazarlamanın öneminin harika bir şekilde özetini geçtikten sonra çakıyor: "Tabii bizim reisler, başkanlar, kırk yıllık, elli yıllık tecrübeleriyle bunları benden de, gâvurlardan da daha iyi bilirler, o yüzden bunları okumaya da ihtiyaçları yoktur... "
Dünyanın bilinen markaları ve imajları üzerinden örneklerle yürüyen İskender Hoca "Siyasî bir parti bu anlayışla işe koyulursa kurmay heyeti önce şunları sormalı" diyerek sıralıyor: 1. İşgal edeceğimiz düşünce ülkesinde hangi bölgeler var? 2. İnsanların bizi zaten konuşlandırdıkları bir plaj başı mevcut mudur? 3. Rakiplerimiz hangi bölgeleri tutuyor? 4. Direnç nerede fazla, nerede düşüktür; rakibin yumuşak karnı neresidir? 5. O halde biz nereden giriş yapmalı; hangi bölgeyi hedef almalıyız?
***
Siyasî partilerde bir türlü göremedikleri gerçekler olduğunu öne süren İskender Hoca''ya göre ''vaatler'' yapıla yapıla anlamsızlaşmıştır ve vaat taktiği ürün rekabetinde ''fiyat kırma''nın ümitsizliği gibidir...
"Fiyat kırma üstün bir strateji olsaydı, Hyundai ve Fiat bugün yolların hâkimiydi. Nasıl ürün rekabetinde ucuzluktan başka özellikler de gerekiyorsa ve ucuzluk en zavallı reklam ve rekabet malzemesiyse siyasette de vaat öyledir. Siz vaat ederseniz, rakipleriniz de ''beş fazlası'' der ve seçmen gözünde her ikiniz de güvenilirliğinizi kaybedersiniz. Maalesef Türkiye''de partiler büyük çapta bu hale düştü. Türk seçmeni de kötüler arasında az kötüsünü seçmek zorunda kaldı. Veya rüşveti peşin vereni" yazan İskender Öksüz Hoca''ya göre, insanların bulunmak istedikleri, kendilerini ona göre tarif ettikleri ''merkez'' diye bir yer yoktur, ''kitle partisi'' diye bir zihin bölgesi de mevcut değildir...
Hoca, anketlerde insanların "Ben Türk milliyetçisiyim", "Adalet ve demokrasi istiyorum", "Çocuklarım iş bulsun, torpili olan öne geçmesin" diye cevap verebileceğini ama kimsenin "Ben, merkezciyim", "Ben kitle partisinden yanayım" diye cevap vermeyeceğinin altını çiziyor ve merkezi ele geçirmeye yönelik sloganların yerleşecek alan bulamayacağını, böyle bir bölge olmadığı gerekçesiyle boşluğa düşeceğini savunuyor...
***
Kendisinden iktibas edelim: "Bu bir strateji işidir. Büyük taarruza bakınız. Kuvvetlerimizin büyük kısmı, diğer yerleri görece zayıf bırakma riskini göze alarak bir noktaya toplanmış ve 26 Ağustos sabahı sadece o noktada, fakat düşmandan çok daha üstün bir güçle Yunan cephesi darmadağın edilmişti. Böyle değil de "Her yerden birden saldıralım" da denilebilirdi... Buna ''kitle taarruzu'' gibi cazip bir isim de takardık. Sonuçta belki başkentimiz Sivas olur, vize verirlerse bayram tatillerinde İzmir''e giderdik..."
***
Hoca''nın ''bilmek'' üzerine verdiği örnekle bitirelim: "Orta Çağ Avrupası''nda her şeyin bilindiği kabul edilirdi. Siz bilmiyorsanız papaza sorardınız, o bilmiyorsa kardinale. O bilmiyorsa Papa mutlaka bilirdi. Papa da bilmiyorsa, o şey, bilinmesi gerekmeyecek kadar önemsiz demekti zaten! Bizim iş dünyasında da siyaset dünyasında da her şeyi bilenler hâlâ etkili konumdadırlar ve danışmaya pek ihtiyaçları yoktur..."
Seçimler yaklaşırken Hoca''nın bu yazısını kulaklara küpe olması niyetiyle hatırlatmak üstümüze vazife olmuştu…