Özür borcu
2007’den itibaren TSK üzerinde sistematik olarak etkisizleştirme ve itibarsızlaştırma operasyonları yapılmıştır. Bunlar Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Casusluk, çeşitli suikast teşebbüsleri gibi isimlendirilen davaların açılmasına temel teşkil etmiştir. Aynı maksatla, terörle mücadelede TSK’yı başarısız göstermek için algı operasyonlarına başvurulduğu da bir gerçektir.
Önceleri bunun sebebi anlaşılamamış olsa da, kısa bir süre sonra amacın; var olduğu iddia edilen askeri vesayetin sonlandırılması olduğu, yandaş düşünce kuruluşları, medya, akademisyenler, iktidar mensubu ve/veya onunla birlikte hareket eden cemaat mensup ve sempatizanlarının açıklamalarından anlaşılmıştır.
Askeri vesayeti sonlandırma düşüncesinin demokratikleşme, hatta ileri demokrasi iddiasından geldiği söylenmiştir. Ancak bu yaklaşımların esasen, kendi ideolojilerine uygun olarak yapacakları düzenlemelere hassasiyet göstereceği beklenen TSK’nın, uygulamaları olumsuz karşılamasını ve tenkit etmesini önleme düşüncesinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Ayrıca ortaya atılacak çözüm süreci anlayışına ve uygulamalarına, terörle mücadelede çok emek, kan, can ve gazi vermiş TSK’nın tepki göstermesini, buna Türk Milletinin de itibar etmesini önlemeye yönelik olduğu da ortaya çıkmıştır.
* * *
Operasyonların yapılmasında ve yargı sürecinde, Gülen cemaati, destekçi ve sempatizanlarının önemli roller üstlendiği bilinmektedir. Cemaatin yıllar öncesinden, yargıda, emniyet teşkilatında, birçok kurumda ve yönetimde önemli mevkilerde görev aldığı, zaman ve şartların uygun hale gelmesiyle icraata geçtiği gözlemlenmiştir. İktidarın da, kendi amacına hizmet ettiği için, cemaatin uygulamalarına imkân yarattığı, destek verdiği ve yaptıklarından da zevk aldığı ve memnun olduğu da gerçektir. Bu keyfiyet, kin ve intikam duyguları da gizlenmeyerek açık bir şekilde ortaya konmuştur. Yandaşlar da heyecan ve şevkle buna destek vermiştir.
Ancak cemaat, 17-25 Aralık 2013’te iktidarı hedef alan operasyonlar gerçekleştirince durum değişmiştir. O güne kadar birlikte hareket ettikleri cemaat, oklar iktidara dönünce hasım olarak görülmeye başlanmıştır. Dershane konusuyla su yüzüne çıkan hâkimiyet mücadelesi, bu operasyonların ardından hız kazanmıştır. İktidarın paralel yapı olarak nitelendirilen bu oluşumla mücadelesi devam etmektedir.
Bu mücadele sürecinde, yargıdaki düzenlemeyle yaklaşım da değişmiş ve AYM’nin girişimiyle tutuklular tahliye edilerek davaların yeniden görülmeye başlamasına imkân yaratılmıştır. Bu sefer iktidar ve yandaşları, hata olduğunu, TSK’ya tuzak kurulduğunu, uygulamalarda hukuk dışına çıkıldığını ifade etmeye başlamışlardır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti’nin varlığı, bütünlüğü ve güvenliğinin teminatı olan TSK’nın yıpratılmasından, askeri vesayetin sonlandırılarak kendi ideolojik ve siyasi anlayışını uygulama imkânı bulduğu için memnun olan iktidarın, kendisi hedef seçilerek iktidarının devamlılığı tehlikeye düştüğünde, maksat da hâsıl olduğundan, davranışında değişikliğe gittiği görülmüştür.
* * *
Yaşadığımız coğrafya Orta Doğu’dur. Çevremizde, etki ve ilgi alanımızda riskler, belirsizlikler yüksektir. Her türlü çatışma ortamı mevcuttur. Bölgemizde güç politikası geçerlidir. Askeri güç, politikanın ve diplomasinin önünü açar. Kullanılmasa dahi, her an kullanılabileceğinin sergilenmesi caydırıcılık yaratır. Gerektiğinde yeteri kadar kullanılması, itibar ve etkinlik kazandırır. Bu nedenle güçlü ordu, güçlü Türkiye demektir.
Gelişmiş ve demokratik ülkeler, savunma ve güvenlik doktrinlerini subaylar üzerine oturtur. Subaylar ülkenin bekası ve yüksek menfaatleri yönünde doktrine edilir, eğitilir, donatılır. Barışta ve savaşta liderlik yapmak, fedakârlıkta bulunmak, gerektiğinde canını vermek için kurgulanmıştır. Bu kavram harp okullarında, diğer askeri okul ve akademilerde yaratılır. ABD’de, İngiltere’de, diğer Batı ülkelerinde ve ülkemizde de, harp okulları ve akademilerinin mezuniyet törenlerine devletin en üst erkânı katılır. Bu durum ona verilen önemi gösterir.
* * *
Ülkenin menfaatleri gözetilmeden yapılan yanlışlıkların yarattığı tahribat ağırdır. TSK’nın harbe hazırlanmasından bakanlar kurulu sorumlu olduğuna göre, TSK’nın yeniden eski itibarına, moral ve motivasyonuna kavuşmasından da yine iktidar sorumludur. Hukuk ihlallerine kulağını tıkayan, hatta destek veren iktidarın, içlerinden gelmese de, yanlışlık oldu demesi yeterli değildir. Mağduriyetleri telafi etmeyecektir. İktidar mensuplarının tümünün ve yandaşlarının defalarca özür borcu vardır.
Hukuk dışı uygulamaları yapanların, onlarla birlikte bunlara yardım edenlerin, destek olanların, imkân tanıyanların da mutlaka bağımsız yargı önüne çıkarılması ve yargılanması gerekmektedir.