Özelleştirme halka vermedi, halktan aldı

1980 sonrası, “dışa açık piyasa ekonomisi” rüzgârı öyle bir esti ki çoğu konuda düşünmeden, pat diye karar verdik... Bu rüzgârda 1980 ve öncesinde yaşanan ekonomik ve sosyal krizlerin de etkisi oldu... O zaman 24 Ocak kararları adeta bir tepki kararlar olarak oluştu.
Özelleştirme de hem dünyada yeni liberal politikaların, hem de bizde dışa açık piyasa ekonomisi heyecanının rüzgarı içinde ortaya çıktı.
Hatta son 30 yıldır kafalarımıza öyle yerleşti ki artık ön yargı haline geldi... Ön yargı haline geldiği için bugün birçok kimse önüne arkasına bakmadan, “Ne olursa olsun özelleştirme bir an önce bitsin” diyor...
Hatta aynı kimseler; Bulgaristan, Macaristan ve diğer eski Sovyetlere dahil ülkeler özleştirme yaptı... Özelleştirmede bizden daha ileri gittiler... diye şikayet ediyorlar.
Aslında, bu ülkeler 70 yıl sosyalist sistemle idare edildiler... O zaman da bu ülke insanları herkesten önce bu sistemi benimsemişlerdi... Sosyalist devrim can ve mal kaybına neden oldu. Sürgünler oldu. 70 yıl sonra neden vaz geçtiler? Çünkü halkın demokrasi kültürü yoktu?
Kaldı ki böyle bir yaklaşım içinde ele alınırsa, özelleştirme bir hedef oluyor... Oysa ki özelleştirme, devletin ve piyasanın yeniden yapılandırılması için bir araçtır... İktisat politikalarının bir aracıdır.
Biz her şeyde olduğu gibi, özelleştirmenin alt yapısını hazırlamadan, özleştirmeye başladık... Anayasamızda bile özelleştirme yoktu... Kamulaştırma ve devletleştirme vardı... Ancak 1999 yılında özleştirmeyi de koyabildik.
Özelleştirmenin bir diğer alt yapısı, devletin yeniden yapılanması ise, bu güne kadar gündeme gelmedi... Devletin yeniden yapılanmasının temel felsefesi, özel malları özel sektörün, kamusal malları kamu sektörünün üretmesidir.
Yani, devletin ayakkabı üretmesi, otel işletmesi doğru değildir... Buna karşılık, savunma, güvenlik, adalet gibi klasik devlet hizmetlerini devlet yapacaktır.
Buraya kadar kolay ve tartışmasızdır... Tartışmalı ve düşünülmesi gereken, hem özel faydası olan, hem de üretiminden dolayı topluma dış fayda sağlayan mal ve hizmetleri kimin ve ne oranda üreteceğidir.
Örneğin eğitim ve sağlık hizmetlerinin topluma olan faydası kişiye olan faydasından daha yüksektir... Bu nedenle bu hizmetlerin, ya patronu olmayan toplumsal organizasyonlar veya devlet tarafından görülmesi gerekmektedir... Yalnızca özel fayda ve kârlılık düşünülürse, piyasa bu hizmetlere gerekli kaynakları ayırmakta yetersiz kalır.
Öte yandan, özel kullanımda da olsa, gerek ekonomik ve gerekse piyasa açısından stratejik mallar da bulunmaktadır... Bunların da toplum refahında ve piyasanın düzenlenmesinde dış yararları vardır...
Telekom örneği... Ereğli Demir Çelik örneği bunlardandır... Üstelik Telekom gibi örnekler getirdikleri sermayeyi ilk 6 yılda elde ettiler. Bundan sonra 18 yıl yabancıya çalışacak. Kârı dışarıya gidecek. Yani getirdiklerinin üç katını götürecekler.
Bu hizmetleri özel sektör de yapabilir... Ancak bütün ekonomiye girdi sağladığı için, fiyat stratejisi kârlılık esasına göre olur.
Dahası, özelleştirme teoride devlete ait işletmelerin özel sektör tarafından daha etkin, daha verimli çalıştırılması, işletmelerin büyümesi ve istihdamın artması ile tüketicinin daha kaliteli ve daha ucuz mal kullanmasını ön görmüştür. Türkiye’de özelleştirilen kuruluşların bir kısmı kapatıldı. Söz gelimi Kars Süt Tozu Fabrikası... Bir kısmının arsaları satıldı. Özelleştirmeden dolayı işsizler ortaya çıktı. Et Balık Kurumu örneklerinde olduğu gibi et fiyatları arttı.
Özelleştirme araç olmaktan çıktı, gelir sağlamanın bir aracı oldu. Buna karşılık toplumsal tepkiler kısır kaldı. Çünkü bizim demokrasi kültürümüz henüz oluşmadı.

Yazarın Diğer Yazıları