Özal da “Türk dediğin nedir ki” diyordu!..

Tayyip Erdoğan’ın “Büyük Milleti” nin adının ne olacağını incelemeye devam ediyorum..
Yahudi asıllı İngiltere ve ABD vatandaşı tarihçi Bernard Lewis’in, 1996 yılında İstanbul’da verdiği “Orta Doğu kimliği üzerine” konulu konferansında kalmıştık.. Lewis, uluslararası ilişkilerde son dönemlerde “azınlık” kavramının doğmaya başladığını da anlattı, sonra “Fakat Osmanlı’da çoğunluk kavramı yoktu” dedi. “Egemenliğin temelinde ulus yattığı zaman, dışarıda kalanlar problemi ortaya çıkmaya başladı. Hoşgörü bu yüzden kullanıldı. Hoşgörü, aslında hoşgörüsü olmayan bir fikirdir. ’Ben kuvvetliyim. Bana iyi davranırsan, ben de sana iyi davranırım’ anlayışının neresinde hoşgörü vardır?” diye sorarak, Yunus’un “Yaratılanı hoşgör, Yaratan’dan ötürü” anlayışını çürütmeye çalıştı...
Pantürkizm, Panarabizm ve Panislamizm görüşlerinin başarılı olmadığını öne süren Lewis, “İslam kimliği de çok kuvvetli değil. Başka amaçlar için değiştirilebiliyor. Devletin altında ise alt kimlikler var. Lübnan örneği, devlet otoritesinin parçalanmasının acı sonuçlarını gösteriyor” diyerek sözlerini şöyle tamamladı:
“-Orta Doğu için, Napolyon’un Mısır’ı işgali ile başlayan, süper güçler arasındaki rekabetle yönetilme devri kapanıyor. İngiltere-Fransa rekabeti yerine geçen Sovyet-ABD rekabeti de bitti. ABD’nin de artık böyle bir niyeti yok. İş size kalıyor. Artık kendi başınasınız.”

***

Lewis, o sıralarda, başkanlığa hazırlanan George W. Bush ekibinin danışmanlığını yapıyordu ama bunu dünyada çok az insan biliyordu!
Lewis, konferans sırasında, gösterdiği haritada yer alan ülkelerin halkına bir Orta Doğu kimliği benimsetilebileceğini söylemeye çalıştı.
“Pantürkizm, Panarabizm ve Panislamizm tutmadı” derken aslında “tutmaz” demek istedi, “Siyonizm” den ise hiç söz etmedi.
“Arapça’da Arabia yoktur, Türkçe’de Türkiye yoktur” sözleriyle de vatan kavramını çürütmeye çalıştı...
Lewis’in konuşması, bana “Spekülatif Marjinal Tarih Tezleri” kitabının son bölümünde, Murat Çulcu’nun yazdığı ve benim de basında sık sık gündeme getirdiğim “4’lü konfederasyon modeli” ni hatırlatmıştı. Bu modele göre, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Orta Asya diye 4 federasyon oluşturulacak, bunları da “Ilımlı bir halife” şemsiyesinde, 4’lü konfederasyon yönetimi çekip çevirecekti. Model, 1. Dünya Savaşı öncesinde, İngiltere tarafından Asya’yı yönetmek için tasarlanmış ve hatta uygulamaya da konulmuştu. Bu planın hayata geçirilmesi, Çanakkale’de İngilizleri durdurarak, İngiltere’nin Rus Çarlığı’na yardım etmesini önleyen, böylece Sovyet devriminin gerçekleşmesine zemin hazırlayan Mustafa Kemal Paşa’nın, sıcağı sıcağına yeni kurulan Sovyetler Birliği ile işbirliği yaparak İngiltere’yi Asya’dan kovması ile suya düşmüştü. Aradan yüz yıla yakın zaman geçtikten sonra, İngiltere’de eğitim almış ve sonradan ABD yönetimine ideologluk yapacak olan bir Yahudi tarihçi, bu projeyi alıyor ve Orta Doğu federasyonunun altyapısını oluşturmak üzere, Türkiye’de fikir adamlarını eğitmeye çalışıyordu!

***

Lewis’in konferansının ne anlama geldiğini aylarca araştırdıktan sonra, köşe yazarı ve yayın danışmanı olarak çalıştığım, Behiç Kılıç yönetimindeki Akşam gazetesinin 26 Mayıs 1996 tarihli sayısında manşetten bir haber yayınladım. Lewis’in konferansını ve İngiltere’nin yüzyılın başındaki planını kaynak göstererek, ABD yönetiminin bugünkü hedefinin, ilk planda bir Orta Doğu Birleşik Devletleri kurmak olduğunu belirttim.
Aslında, daha önce Turgut Özal’ın da bu plan çerçevesinde “Orta Doğu Federasyonu” kurmak istediği, bu yüzden “Federasyonu tartışalım” dediği ve “Türk dediğin nedir ki” diyerek, Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözüyle felsefesini ve “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denilir” sözüyle de tanımını yaptığı Türk kimliğine, Cumhurbaşkanı seviyesinde savaş açtığını biliyorduk..
Devam edeceğim..

Yazarın Diğer Yazıları