Örümcek çocuklar!
Polis, İzmir Gaziemir'de Alevi ailelerin yaşadığı evlerin duvarlarına "Defol Alevi" yazılmasının "sarhoşların veya çocukların işi" olduğunu söylemiş.
Eğer öyleyse, tartışmamız gereken, nur topu gibi yeni bir sorunumuz var demektir:
Örümcek çocuklar!
Zira, olağan boyutlardaki çocuklar nasıl boylarından büyük ve yüksek o yazıları yazmış olabilirler oraya? Örümcek mi bunlar? Yahut dağ keçisi, kertenkele genleri mi taşıyorlar; -gizli saklı, kaçak göçek işledikleri bir ayıp, suç için merdiven taşıyacak halleri yok ya- düz duvara nasıl tırmanmışlar?
Tamam günümüzde, ülkemizde birçok çocuk artık alenen "hormonlu" da, bu kadar mı?
Hadi buna da "he" diyelim, yiyelim. Diyelim ki, GDO marifeti…
Bu bir "oh çekme", rahatlama gerekçesi olabilir mi?
O zaman da "çocuk zihni"nin hangi ara, nerede, nasıl bu kadar kirletilebildiğini soruşturmamız lazım gelmez mi?
Aileleri mi? Öğretmenleri mi? "Hoca"ları mı? "Abi"leri mi? Kim benimsetmiş olabilir böyle bir nefreti? Ortamlarını, iklimlerini, "beslendikleri" kaynakları değiştiremedikçe nasıl arındırabiliriz tazecik kalplerini çürüten bu zehri?
****
Kaldı ki…
Cumhurbaşkanı hiç de öyle "çoluk-çocuk işi" muamelesi yapmadı; dünkü konuşmasında Çorum'da, Maraş'ta açılan derin yaralarımızı hatırlattı ve yekten "nifak tohumu"na bağladı meseleyi.
***
Geçtiğimiz ay piyasaya çıkan "Son CelAli" dolayısıyla uzun zamandır bütün okumalarını bu konu üzerine yapmış biri olarak düşüncem;
Her şey mümkün!
İddia edildiği gibi yerel yönetimle mahalleli arasındaki çekişmeden yahut başka bireysel husumetlerden kaynaklanan "adi" bir olay da olabilir.
Derin bir tezgâh da olabilir.
Madımak'ı yaşamış memleketiz; bir /bir grup "yobaz"ın işi de olabilir.
Daha önce farklı zamanlarda, İstanbul'un farklı semtlerinde PKK'lıların veya DHKP-C'lilerin suçüstü yakalandıkları örneklerde olduğu gibi, günün sonunda, kendini "Alevi" olarak tanıtan fail/failler de çıkabilir.
İşin içinde Çorum'da, Maraş'ta tecrübe ettiğimiz türden bir yabancı "parmak" da bulunabilir.
Suriye hem kendi içinde hem de dışarıya karşı askeri ve siyasi bir mücadele verirken, İran ve Irak sokakları cayır cayır yanarken, birileri yangının Türkiye'ye de sıçramasını ve toplu imhayı da planlamış olabilir.
Sadece cehaletin, bağnazlığın, kullanışlılığın hep birlikte ödemek durumunda kaldığımız bedeli de olabilir.
***
Gerçekte olan bu ihtimallerden hangisi olursa olsun değişmeyecek olan, değiştirilmesine izin vermememiz gereken şudur:
Alevi Türk'tür; Türk de Alevi'dir!
Celallenmeye hazır bekleyenler için açayım:
İnanç-ibadet anlamında demiyorum ama fikren, ruhen öyledir; Anadolu Aleviliği sadece "inanç"la ilgili bir yol ayrımının değil Türk'ün tarihi toplumsal muhalefetinin de temsilcisidir. Horasan'dan Anadolu ve Balkanlara taşınan töredir. Bu manada; Ahi Evran öyledir… Kadıncık Ana öyledir… Yunus Emre öyledir… Dadaloğlu öyledir…
Cumhuriyet'in karakteri… Dahası var mı; Atatürk öyledir!
Alevilerin ötekileştirildiği, itildiği, kakıldığı, horlandığı bir Türkiye'den hiçbirimize hayır gelmez.
Alevilerin bağnazlığın tehdidi altında kıvrandığı bir Türkiye'den hiçbirimize hayır gelmez.
Alevilerin PKK'nın yarattığı algıdan kurtarılmadığı, marjinal bölücü sol örgütlerin eline terk edildiği bir Türkiye'den hiçbirimize hayır gelmez.
Laf olsun…
---
İktidar sözcüleri, dedikleri gibi "herhangi bir vatandaşımızın etnik, mezhebi, sosyal ya da siyasal kimliğine yapılan saldırıyı kendilerine yapılmış sayıyor" olsalardı, her fırsatta muhalefet partilerinin siyasi kimliklerini, muhalif gazetecilerin sosyal kimliklerini hedef alıyor, hatta bu kimlikleri itibarsızlaştırmak üzere türlü karalamaya başvuruyor olmazlardı!
SORU-YORUM
----
Irak'ı bölen peşmerge yapılanmasının paçavrasını "bayrak"laştırıp, devlet katında "Türk bayrağı"nın yanına asarak düzenlediğiniz basın toplantısına "Irak'ın birliği beraberliği çerçevesinde…" diye başlayarak bizimle kafa mı buluyorsunuz?
Arabozuculuk
----
Adalet Bakanlığı'nın geçtiğimiz pazar düzenlediği arabuluculuk sınavına katılan bazı adaylara soruları önceden verdiği iddia ediliyor. Adalet Bakanlığı iddiayı yalanlıyor; Ankara Barosu konuyu yargıya götürmeye hazırlanıyor. Mesele İYİ Parti eliyle TBMM'ye taşınmış halde.
Söz konusu sınava giren birkaç hukukçuyla konuştum. Farklı iddiaları var.
Soruların sızdırmaya değmeyecek derecede kolay olduğunu ve bunun "sebepsiz" olmadığını, bakanlığın "arabulucu" ünvanı vermek istediği kimselerle ilgili "nasıl kazandılar" itirazıyla karşılaşmamak için bu yola başvurmuş olabileceğini savunuyorlar.
Derin şüphe günlük rutinimize dönüştüğü için "yok artık" diyemiyorum. 30 bin kişinin başvurduğu sınav sonucunda sadece 5 bin hukukçu bu ünvanı alabilecek sonuçta.