Ortadoğu’da yeni gelişmeler
Her zaman olduğu gibi Ortadoğu, küresel güçlerin mücadele alanı olmaya devam etmektedir. Suriye konusu sıcaklığını korumaktadır. Son gelişmeler Esat Yönetimi’ni zorlamaktadır. Muhaliflerin mücadelesi devam etmektedir. Çatışma sürecinin kolaylıkla sona ermeyeceği anlaşılmaktadır.
Bu öngörünün nedenine bakıldığında, bölgedeki etkinliği sağlayabilmek için Batı’nın muhalifleri, Rusya, Çin ve İran’ın da Esat yönetimini desteklemesi ve Suriye’yi, vekâleten savaş bölgesi olarak görmelerinden kaynaklandığı değerlendirilmektedir.
***
Kofi Annan’ın Moskova ziyaretinden değişik bir sonuç çıkmamıştır. Moskova Annan Planı’nı desteklediğini ifade etmiş, Suriye’ye askeri bir müdahaleye karşı olduğunu ve Esat Yönetimi’nin gitmesini de istemediğini açıklamıştır. Rusya yetkilileri, buna sebep olarak Suriye halkının çoğunluğunun Esat Yönetimini desteklediğini gerekçe olarak ileri sürmüşlerdir. Ancak Suriye’de, Rusya’yla işbirliği yapabilecek uygun bir yönetimin ortaya çıkması halinde Rusya’nın da Esat Yönetimi’nden vazgeçebileceği düşünülmelidir. Nitekim son olayların da etkisiyle yumuşak bir geçiş imkânı aranmaya başlamıştır.
Bu durumda gerek Batı’nın, gerekse Türkiye’nin, Suriye sorununun Rusya olmadan çözümlenemeyeceğini anlamış olması gerekir. Çünkü Rusya, Suriye üzerindeki etkisini ve kontrolünü kaybetmek istememektedir. Rusya, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki varlığını sürdürebilmesinin buna bağlı olduğuna, aksi takdirde zaten birçok bölgede etkinliği kaybetmenin yanında bu sahneden de silinme tehlikesinin bulunduğuna inanmaktadır. Politikalarını da bu anlayışa göre düzenlediği bir gerçektir.
***
Suriye’deki çatışmalar devam etmektedir. Çatışmalar Şam’a kadar uzanmış ve Güvenlik Kurulu toplantısında intihar saldırısı düzenlenecek kadar ileri gitmiştir. Saldırıda çok etkili bir kısım üst düzey yöneticiler hayatlarını kaybetmiş, bir kısmı da yaralanmıştır. Bu durum Suriye’de muhaliflerin, en etkili ve korumalı yerlere ulaşabildiğini göstermesi açısından önemli bir gelişmedir. Ancak bunun karşılığının da olabileceği düşünülmelidir. Bu konuda hazırlık yapıldığı da söylenmektedir. Şiddetin şiddet doğuracağı anlayışıyla, Yönetimin daha sert tedbirlere başvurabileceği ve şiddetin de gittikçe artacağı beklenmektedir. Hatta Esat’ın, muhaliflere karşı kimyasal silah kullanabileceği endişesiyle ABD’nin İsrail ile birlikte önlem için değerlendirme yaptığı da söylenmektedir. Bu durum çözümü daha da zorlaştıracaktır.
Rusya, Suriye’deki yönetimin halkın iradesiyle oluşması gerektiğini savunmaktadır. Halkın iradesi anlayışında sadece Sünni’lerin değil, diğer tüm etnik, dini ve mezhepsel grupların haklarının da yer almasını öngörmektedir. Aksi takdirde radikal Sünni bir iktidarın yönetime gelmesi tehlikesinin farkındadır. Batı da her ne kadar bölgedeki Şii kuşağın güçlenmesini istemese de ve bu nedenle muhalif hareket olan Sünni’lere destek verse de, aşırı dinci radikal Sünni bir yönetimin işbaşına gelmesinden de endişe etmektedir. Rusya ve Batı taraflarının bu eksende bir çözüm arayışı üzerinde çalışması netice verebilir. Son olarak Rusya’nın Paris Büyükelçisi’nin, Esat’ın görevi medeni bir şekilde bırakabileceğini açıklaması bu gelişmelerin öncüsü olarak düşünülebilir. Ancak Suriye Enformasyon Bakanlığı bu açıklamanın doğruluğunu teyit etmemektedir.
***
Başbakan Erdoğan’ın Rusya ziyaretinin Suriye ağırlıklı olduğu, düşen uçağımızın da görüşme konuları içinde yer aldığı anlaşılmaktadır. Suriye’deki kaosa çözüm arayışının yanında, özellikle Suriye’den dolayı bozulmaya yüz tutan ilişkilerimizin ele alındığı, petrol, doğal gaz ve turizm başta olmak üzere önemli ticari konuların yara almaması için girişimlerde bulunulduğu ve süper bir gücü karşımız almanın doğru olmayacağı düşünceleriyle hareket edildiği değerlendirilmektedir. Nitekim Türkiye’nin Cenevre sürecini desteklemesi, Suriye’de istikrarın sağlanması ve bölünmeye karşı olduğu ifadeleriyle Rusya’yla fikir birliği içinde olduğunu göstermesi bu anlayışın bir işareti olarak algılanmalıdır. Ancak bunların sağlanmasında yöntem konusunda mutabık kalındığını söylemek oldukça zordur.
***
Türkiye’nin değişen küresel ortamda ve bölgede söz sahibi olabilmesi için, çıkarlarını göz önünde tutarak Rusya’yla olabildiği ölçüde işbirliği içinde hareket etmesi ona birçok açıdan etkin bir oyuncu olma fırsatını yaratabilecektir.
Diğer taraftan Türkiye’nin Ortadoğu’da sürdürdüğü siyasette, Sünni bir anlayış sergilediği intibaı oluşmuş durumdadır. Türkiye her ne kadar aksini iddia etse de, Suriye konusunda da böyle bir algılama mevcuttur. Bu yanlış anlayışı düzeltecek politikalar ortaya konmasının ve davranış biçimi sergilenmesinin, Türkiye’yi bölgede ve uluslararası ortamda daha etkili kılacağı değerlendirilmektedir.