Orta Doğu'dan 3. Dünya Savaşı'na mı!
Ne yazık ki; artık Orta Doğu ile Türkiye birbirine çok benziyor.
Çok eski değil, daha beş-altı yıl önce Orta Doğu'da bitip tükenmeyen "anlaşmazlıklar" ve "çatışmalar" dehşet ile dile getirilirken, Türkiye'nin dengeli durumu insana güven veriyordu.
Hiç kimsenin aklının ucundan bile, Türkiye'nin Orta Doğu'ya benzeyeceği geçmiyordu.
Ancak şimdi Türkiye sanki Orta Doğu'nun yıllardan beri içine düştüğü "kargaşa"yı yaşıyor.
Üstelik her geçen ay hatta gün Türkiye'yi zora sokuyor.
Kim ne derse desin Türkiye paçasına kadar düştüğü bataklığın içinde bocalıyor.
Oysa, hükümete çok çeşitli kanallardan ve şekillerden uyarıların yapıldığı biliniyor.
Zaten artık geniş halk tabakaları Türkiye'nin içine düştüğü tuzağı "ibretle" hatta "korkuyla" izlerken, bir çok sırlar bir bir çözülüyor.
Her şeyden önce, Katar ve Suudi Arabistan ilişkisi ile ABD'nin değişken destek stratejisi gözler önüne geliyor.
Bir de enerji temini, denklemi tamamlıyor.
Bilinmeli ki bölgemizde yaşanmakta olan kanlı gelişmeler, petrolün Orta Doğu için bir "baş belası" olduğunu adeta ispatlıyor.
Bir bakıma; enerji kaynağı sahibi olmak ve onu pazarına ulaştırmak daima beraberinde sorun getiriyor.
Sözde "Arap Baharı" ve ötesinin asıl nedenlerinin başında petrol geliyor.
Özellikle öteden beri, çoğu enerji kaynaklarının ve yollarının Orta Doğu'da olması bu bölgeyi daha da "stratejik" hale sokuyor.
Orta Doğu'yu çoğu zaman buhrana sokan bu stratejik değerin en büyük unsurlarından birinin de Türkiye olduğu kabul ediliyor.
***
Bilindiği gibi; Türkiye uzun yıllardan beri enerjinin güvenli bir şekilde ulaşımını sağlıyor.
Yani, Türkiye bir bakıma "köprü" görevini üstlenmiş bulunuyor.
Küresel güç ve sermayenin, Orta Doğu'dan beklentisi ve istemi, enerji
kaynakları ve enerji yollarının güveni ile özetleniyor.
Beklentiler ve istemler de bu çerçevede değerlendiriliyor.
Enerjinin Orta Doğu'da Batı'ya ve öteye intikalinde Türkiye, önemli rol oynuyor.
Bir başka deyişle, kalkınma ve toplum refahının yükseltilmesi için gerekli olan ana unsur her zaman enerji oluyor.
Dolayısıyla, enerjiye veya kaynaklarına ulaşmak, günümüzde tüm ülkeler için önde geliyor.
***
Gezegenimizde, en büyük acının, en büyük kan dökmenin ve en büyük kazanç
elde etmenin "petrol" yüzünden kaynaklandığı yıllardır kabul ediliyor.
Daniel Yergin'in "Petrol" eserini endişe içinde tekrar tekrar okumak gerekiyor:
"Petrolün "güç" olduğu varsayımı daha Birinci Dünya Savaşı sırasında savaş meydanlarında kanıtlanmıştı.
Petrolün güç olduğu kabul edilirse, hükümranlığın da sembolü olduğu kabul edilmeliydi.
O günden bu yana petrol savaşta ve barışta, ulusları bir araya getirmek veya
aralarına nifak sokmak yeteneğine sahip olmuş ve geçtiğimiz yüzyılın büyük politik ve ekonomik mücadelelerin son sözü söyleyen karar mercii olmuştur.
Petrol tarafından bu denli kapsamlı şekillendirilen ve etkilendirilen bir yüzyılda bundan daha azını beklemek gaflet olur.
Petrol, insanın fiziki dünyayı galebe çalmasına yardımcı olmuştur.
Petrol uğruna bugüne kadar pek çok kan döküldü.
Bugünden sonra da yine petrol için ve onun sağladığı zenginlik ve güç için büyük, vahşet denilebilecek kavgalar yapılacak ve bu, petrol merkez noktada oldukça sürüp gidecektir.
Unutmamak gerekir ki yaşadığımız yüzyıl uygarlığımızın her alanda petrolün modern ve ipnotize edici yapısıyla değişime uğradığı bir yüzyıldır.
Gerçekten de yaşadığımız yüzyıl tam bir petrol çağıdır."
Orta Doğu'da uygulamaya aralıklarla konulan tehlikeli senaryolar siyasi ve askeri planlar, yeni ve daha büyük petrol belki de 3. dünya savaşlarını çağrıştırıyor.
Nitekim, Rusya'nın en yetkili ağızları 3. Dünya Savaşı'nı artık "tehdit" eder gibi dillendiriyor.