Operasyonların perde arkası!
Hükümetin Paris’e OECD daimi temsilcisi olarak Ermeni kökenli bir vatandaşı atamak istemesi ile eş zamanlı olarak Malatya’daki misyoner cinayetleriyle ilgili soruşturma sırasında, ilk bilgilere göre Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Prof. Dr. Şahin Filiz, Prof. Dr. Mehmet Aydın ve Doç. Dr. Kadir Albayrak’ın evlerinde arama yapıldı. Hepsinin ortak özelliği, misyonerlikle ilgili bilimsel çalışma yapmış olmaları!
Gerçi kızının yaptığı açıklamaya göre Beyaz Hoca’nın evinde misyonerlerle ilgili yazılara dokunulmamış.. Bunun yerine Saidi Nursi ve Nurculuk ile ilgili yeni bir kitap çalışmasını ve belgelerini toplayıp götürmüşler..
***
Bu aramalar ister istemez başta bir Malatya olayını hatırlatıyor.
1952 yılının 22 Kasım gecesi, Malatya’da lise öğrencisi Hüseyin Üzmez, gazeteci Ahmet Emin Yalman’ı kurşun yağmuruna tutmuştu. Menderes hükümeti bu olayı kullanarak büyük bir operasyon başlatmıştı.
Bu olayı isterseniz önce Şamil Tayyar’ın kaleminden hatırlayalım:
Eylem tarihi, dikkat çekicidir; birincisi Türkiye’nin NATO’ya girdiği, ikincisi DP iktidarına karşı “sivil dikta” ve “irtica hortluyor” yayınları üzerinden darbe senaryolarının pişirilmeye başlandığı tarihtir.
Üzmez’in savunması özetle şöyle: “Yalman’ı dini akidelerimi zedeleyen yazılar yazdığı için öldürmek istedim.”
Kendisini etkileyen kişinin Büyük Doğu gazetesi Yazarı Üstad Necip Fazıl Kısakürek olduğunu söyledi.
Ardından Büyük Doğu kapatıldı. Kısakürek, bir yılını cezaevinde geçirdi. Hücre arkadaşları ise Osman Yüksel Serdengeçti ve Cevat Rıfat Atilhan...
Üzmez’in “Büyük Doğu okuru” olması o tarihte “suç delili” sayılırken Kısakürek’in şu savunması hâlâ hafızalardadır:
“Kıskançlık krizi geçirip cinayet işleyen bir adamın cebinde bu temayı işleyen Othello bulunsa, Shakespeare’i mezarından kaldırıp asacak mısınız?”
***
Altan Öymen ise olayı şöyle anlatır:
Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın da telkinleriyle, iktidarın dinî-siyasî hareketlere karşı tavrı, birdenbire sertleşti.
Başbakan Menderes, “Politika ve fikir adamlarını silahla tehdit etmeye cüret edeceklerin, hatta bunu akıllarından geçirecek olanların kafalarını bin parça etmeye kudretimiz var” dedi. Bu demeçten sonra sadece Malatya suikastı ile doğrudan ilgili görülen sanıklara karşı değil dini ve milliyetçi siyasetle ilgili görülen diğer kişi ve kuruluşlara karşı aşama aşama tedbirler alındı:
Said-i Nursi hakkında, dini siyasete alet etmekten dava açıldı. (27 Aralık 1952)
Büyük Doğucular hakkında çeşitli illerde soruşturma başlatıldı. Çok sayıdaki kişi gözaltına alındı. (4 Ocak 1953)
“Milliyetçiler Derneği” mahkeme kararıyla kapatıldı. 100’e yakın şubesi savcılıklarca mühürlendi. (22 Ocak)
Milliyetçiler Derneği mensubu iki milletvekili Sait Bilgiç ve Tahsin Tolga Demokrat Parti’den ihraç edildi. (30 Ocak)
Bir şey daha yapıldı. Meclis’te Osman Bölükbaşı ile temsil edilen Mareşal Fevzi Çakmak’ın Millet Partisi, önce fiilen, sonra kesin kararla resmen kapatıldı. (Temmuz 1953)
***
Menderes, NATO’ya girişi, böyle bir “özel harp” operasyonu ile kamufle etmişti! Bu karar, Türkiye’nin Atatürk ekseninden çıkarılması demekti. Bugün de operasyonlar dalga dalga sürerken, İstanbul’da 30 Nisan-1 Mayıs 2005 günlerinde, Topkapı’daki Eresin Otel’deki “kadife devrim toplantıları”nda tezgâhlanan Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki Amerikan operasyonları ile eş zamanlı olarak Türkiye’nin rejimi değiştiriliyor!
AKP iktidarında, misyonerlik ve TÜSİAD örneğinde olduğu gibi alenen vatanın bölünebilmesini savunmak serbesttir de onlarla fikren mücadele etmek suçtur!