Önce kendimizi değiştireceğiz ki...
Tayyip Erdoğan, Demirci konuşmasında, “Toplumlar layık olduğu idareyle idare olunurlar. İnşallah biz size layık olmaya çalıştık. Bizim rotamızı siz çizdiniz, o rota istikametinde gideceğiz” dedi.
Bu söz, bir ayetten alınmadır. Rad suresinin 11’inci ayetinin anlamı ise şöyledir;
“Herkesin önünde, ardında, birbiri ardınca gelip giden melekler var, onu, Allah’ın emriyle koruyup gözetirler. Şüphe yok ki bir topluluk, ahlâkını değiştirmedikçe Allah o topluluğu değiştirmez. Allah, bir topluluğun kötülüğünü dilerse o kötülüğü geriye atmaya imkân yoktur ve onlara, ondan başka bir yardımcı da bulunamaz.”
Bu ayet, Türkiye’nin bugünkü durumunu da yansıtıyor. Zira, Türkiye bugünlere, halkın oyları ile gelmiştir!
***
Bugün yolsuzluk ayyuka çıkmışsa, bunda toplumun “bal tutan parmağını yalar” anlayışı birinci derecede etkilidir. Bir siyasi iktidar, yolsuzluktan suçüstü yakalandığı halde hâlâ kendisini toplum önünde savunabiliyor ve tek bir alkış bile alıyorsa, o topluluk başına gelecekleri hak etmiş demektir.
Başına ne gelecek diye sorulabilir... Paranın işe yaramadığı, malın mülkün hiçbir kıymetinin olmadığı zamanlara doğru gidiyoruz. O zaman biriktirdikleri altınların veya yabancı paraların kendilerini kurtaramayacağını anlayacaklar ama iş işten geçmiş olacak...
Bela, gökten indirilmez! Tarihte öylesi de olmuştur ama bugün insanlar canavarı kendi elleriyle besliyor, büyütüyor, sonra da o canavarın bir pençesi ile darmadağın oluyor! Bir Başbakan, devlet içinde devlet oluşmasına bizzat zemin hazırladığı halde, “Devletin içinde paralel devlet kurmaya gayret edenler bilsinler ki karşılarında bizi bulacaklardır” diyor. Yani Tayyip Erdoğan, kendi gölgesi ile savaşıyor!
***
İçişleri Bakanı Efkan Ala ise “Yolsuzluk, hırsızlık, üç kâğıtçılık, nüfuzu kötüye kullanma, bizim literatürümüzde bunun meselâsı bile yoktur. Pirüpak şekilde bu ülkeyi yönetmeye çalışıyoruz. Ama biz kimsenin suç işlemeyeceğini garanti etmiyoruz topluma, edenin cezasını veririz diyoruz. Bakın 11 yıllık uygulamalara yüzlerce örneğini görürsünüz” diyor.
Ben Efkan Ala’nın sadece bir icraatını hatırlatacağım.
Diyarbakır’da 2004 yılı eylül ayında PKK’nın bir polis noktasına saldırısı ile iki polisin şehit olması üzerine şehirde Hevsel Bahçeleri denen bölgeye operasyon yapılmıştı. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir bu bölgeye girmek istemiş, ancak Emniyet Müdürü Orhan Okur buna izin vermemişti. Bu sebeple vali ile de tartışmıştı.
Sonunda Emniyet Müdürü Orhan Okur izne ayrılmış ve Çanakkale Emniyet Müdürlüğü’ne atanmıştı. Aradan yedi ay geçtikten sonra, Diyarbakır Valisi Efkan Ala, Orhan Okur hakkında usulsüz olarak bir soruşturma açtırmış ve Orhan Okur’a “Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü göreviniz sırasında devletin resmi aracını eşiniz için kullandığınız doğru mudur?” diye sordurmuştu!
PKK ile boğuşan bir Emniyet Müdürü, kendi ailesinin güvenliğini sağlamadan toplumun güvenliğini sağlayabilir miydi? Efkan Ala’nın adalet anlayışı budur!
***
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin ise “Yargıtay’da ‘cemaatin imamı’ diye nitelendirilen kişi, ismi bende saklı, kendisini tanıyorum; bir holdingin başında bulunan kişinin dosyasıyla ilgili ne karar verilmesi gerektiği hususunu, dosyanın kısa özetiyle Pensilvanya’ya göndermiştir” diye bir skandalı açıkladıktan sonra “Maalesef bizim yargımızda da emniyetimizde de böyle bir yapı oluştu” diyor.
Burada 12 Eylül 2010 referandumunu hatırlayalım. O oylamada evet diyenler, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısının değiştirilmesine evet dediler. Mezardakileri bile kaldırıp oy verdirdiklerine göre, şimdi başlarına geleni hak etmiştirler!
“Toplumlar layık olduğu idareyle idare olunurlar” demiyor muyuz?