Oktay Ekşi mi Kürtlere özerklik müzakeresi mi?
Tayyip Erdoğan, terörle “müzakere”yi gözden kaçırmak için, “En iyi savunma saldırıdır” düşüncesiyle, hiçbir fırsatı kaçırmıyor; Oktay Ekşi bir malzeme verdiği için de “Onu Basın Konseyi Başkanlığı’ndan tard edin” diyor.
Bir çiftçiye “Ananı da al git” dediği için kendisini de tard etsinler mi?
* * *
Geçelim bunları, geçelim! Oktay Ekşi, esas olarak İkizdere Vadisi’ndeki derelerin yerli-yabancı şirketlere 49 yıllığına devredilmesine karşı çıkıyordu.
Vatana “anavatan”, “anayurt” demiyor muyuz? Konu budur. Hem daha dün, Türkiye-Suriye sınırında 550 kilometre boyunca uzanan araziyi İsrail şirketine devretmek için kıyameti koparan siz değil miydiniz?
Oktay Ekşi’nin düzeltilmiş ifadesi şöyledir:
“Bu anlayış, Anadolu’daki 2000’den fazla akarsuyu, o yörenin tabiatına ne zarar vereceğini hesaba katmadan tuttu ‘Baraj yapıp elektrik üreteceğim, bunu da devlete satacağım’ diyen şirketlere 49 yıl için peşkeş çekti. Şimdi, her şeyi satan işte o zihniyetin marifetlerini görüyoruz.”
Var mı bu çerçevede bir sözünüz? Mesele budur!
Hem ülkenin derelerini satacaksınız, hem de karşı çıkanlara “bir yerlerden para alıyorlar” diyeceksiniz.
* * *
Kaldı ki siz artık PKK ile özerklik müzakeresine başladınız. İşte Aysel Tuğluk gitti, Abdullah Öcalan ile yani terör örgütünün başı ile görüştü ve “Öcalan, devlet yetkilileri ile bir kez daha görüşme gerçekleştirildiğini, bu görüşmenin son derece önemli, niteliksel ve ciddi bir görüşme olduğunu ifade etti. Kendisiyle görüşme yapan devlet yetkililerini barış konusunda daha ciddi bulduğunu bir kez daha dile getirdi. Yapılan görüşmeleri, bir nevi diyalog sürecinden müzakere sürecine geçişi ifade eden bir süreç olarak gördüğünü söyledi” dedi.
Peki nedir müzakerede görüşülenler! Özerklik talebi değil mi?
* * *
Zaten size daha partinizi kurmadan CFR’den gönderilen memorandumda, “Mr. Erdoğan, sizin küreselleşme ile demokrasi ilişkilerini bağdaştırma yönündeki adımlarınız, Türkiye’ye kriz sırasında destek olan uluslar arası güçler tarafından da kabul görecektir. Ankara, küreselleşmenin gerekliliğini anlamak ve dünyada geçerli olan kurallara uyum sağlamak zorundadır. Ankara şunu da anlamalıdır ki, uygun gördüğü kuralları uygulayıp, kendi çıkarlarına uymayanları reddetmesi mümkün değildir... Küreselleşmenin bir adı da şehirleşmedir. Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır. Dünya, bütün hükümetlerden bunu istemektedir. Bu memoranduma göstereceğiniz ilgiden dolayı takdirlerimizi sunarız...” denilmiyor muydu.
Siz de o memorandumu parti programı haline getirmemiş miydiniz.
* Kurucular Kurulu kitabının 8’inci sayfasında “Partimiz merkeziyetçi devlet anlayışından vazgeçilmesini öngörür” demediniz mi?
* Kurucular Kurulu kitabının 11’inci sayfasında, “Partimiz küreselleşmenin gerektirdiği yapısal dönüşümlerin kaçınılmazlığını ve en az maliyetle gerçekleştirilmesini savunur” demediniz mi?
* 12’nci sayfada, “Partimiz, eğitim hizmetlerinin yerelleşmesinden ve özelleştirilmesinden yanadır” demediniz mi?
* * *
İşte şimdi Henry Barkey de ABD adına, Taksim saldırısının ardından “Anayasayı tümden değiştirin, Kürtlere özerklik verin aksi halde iç savaş çıkar” diye Türkiye’yi tehdit etmiyor mu?
PKK’nın da KCK’nın da BDP’nin de talebi bu değil mi?
Memorandumda ne isteniyordu sizden?
Hem suçlusunuz, hem güçlü! Oktay Ekşi’ye saldırmakla sorumluluktan kurtulamazsınız!