Oğuz'da er tükenmez!

Geçen hafta bir gece yarısı 16 üniversiteye yeni rektör ataması yapıldı… Gözler yine Türk milliyetçilerini aradı… Yine kimsecikler yoktu…

"Kamuda artık milliyetçiler söz sahibi" isimli şehir efsanesi bir kere daha çöktü… Çoğunlukla partili isimler tercih edilmişti ama koalisyonun büyük partisine mensup isimler!..

Aslında bu yeni bir durum değildi… Daha önceleri üniversitelerde seçim vardı ve seçim sonuçlarına göre YÖK, belirlediği üç ismi Cumhurbaşkanlığı'na gönderiyordu… Cumhurbaşkanı da içlerinden birini rektör olarak atıyordu…

Sonra sistem değişti, seçim kaldırıldı, Cumhurbaşkanı'na doğrudan atama yetkisi verildi… Daha önce temsilde zorlanan milliyetçi adaylar için kader pek değişmedi… Özellikle de büyük illerin büyük üniversitelerinde…

***

Milliyetçilerin kaderine Gazi Üniversitesi iyi bir örnekti… 2004'te Kadri Yamaç, 2012'de Süleyman Büyükberber ve 2016'da İbrahim Uslan…

Üçü de Gazi Üniversitesi'ne rektör olarak atandı… Söz konusu seçimlerde üçü de Türk milliyetçisi olarak tanınan adayların sandıkta çok çok gerisinde kalmış olmalarına rağmen o koltuğa oturtuldu…

Kadri Yamaç'ı rektör olarak atayan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'di… Süleyman Büyükberber'i rektör olarak atayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'dü… İbrahim Uslan'ı rektör olarak atayan ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan…

Türk milliyetçilerine tercih edilen Kadri Yamaç 'karışık ilişki' durumundan gitti… Sandıktan beşinci sırada çıkmasına rağmen YÖK'ün ve Abdullah Gül'ün 'tılsımlı dokunuş'uyla rektör olan Süleyman Küçükberber kelepçeyle gitti… Yine sandıktan dördüncü sıradakiyle eşit oy alarak çıkan ve ilk iki sıradaki ülkücü adaya tercih edilen Uslan da çok hoş gönderilmedi…

***

O vakit not düşmüştüm: Belli ki ülkücüler bu toprakların en sahipsiz, en yalnız ve en garip topluğu… Sanki sadece ülkenin 'güvenlik doktrini'nin içinde bir yerleri var… 'Savunmak' ve 'ölmek' söz konusu olduğunda gözler hemen onları arıyor "Nerede bu ülkücüler?" diye… Oysa 'yönetmek' ve 'imkânı adil paylaşmak' denilince bir anda 'en alttakiler'e dönüştürülüyorlar…

15 Temmuz akşamı Gölbaşı'nda Özel Harekât darbeci katillerce vuruldu… Mesleğin tabiatı gereği oradakiler milliyetçiydi elbette ve şehitlerin büyük çoğunluğu aynı zamanda ülkücüydü… Şehadet yine ülkücüye düşmüştü…

Farklı açıdan bakalım: O gün darbeciler, parayla, ekonomiyle, enerjiyle, imarla veya benzeriyle ilgili bir yeri vurmuş olsalardı, aynı oranda ülkücü şehit çıkar mıydı? Çıkmazdı elbette, çünkü ülkücüler 'mevsime göre' güvenlik ve adliye teşkilatında makbuldü ve oralarda değerlendirilmeliydi!.. Şehadete koşa koşa giden bir anlayışın ne işi olurdu 'yönetme'yle, ekonomiyle, enerjiyle, imarla!..

Neden yüksek meblağlı işlere bakan bir üst kurul üyesinin cenazesinde 'bozkurt' işaretine rastlanmaz da, o işaret bir uzman çavuşun cenazesine düşer? Neden? Neden? Neden?

Ölmeye gelince aranır ülkücüler, yönetmeye gelince değil... İsterler ki, Türk milliyetçiliği hep 'operasyonel' olsun, hep orada kalsın... Hep 'külfet'i taşısın... Ölüm riski, diğerlerine göre yüksek olan mesleklere nasıl da kabul ediyorlar ülkücüleri değil mi? Hem de adaletli, adaletli!..

***

Yeni rektör atamaları bir şeyi değiştirmedi, o yarayı depreştirdi sadece… Gerçeği tekrar tescilledi, "Artık biz söz sahibiyiz" şeklindeki şehir efsanesine bir darbe daha vurdu…

Türk milliyetçiliğinin gerçekten söz gücünün arttığına inanan varsa "Âlemde şer, Oğuz'da er tükenmez" sözündeki ikinci bölümü "Oğuz'da saf tükenmez" şeklinde değiştirmemiz gerekecek bu gidişle…

Yazarın Diğer Yazıları