Öcalan’a mahkumuz!..

Git gel Kandil-İmralı 6 saat!..
Mekik dokuyorlar..
Diğer yandan da kameraların önüne geçip kayıkçı kavgası yapıyorlar..
Ülke dışından biri gelse,  her gün uluorta söylenenlere, hakaretlere, kavgalara   baksa    “çözüm süreci” denen  işin PKK ile CHP ve MHP arasında  sürdürüldüğünü  zanneder. Şaşkınlık içinde ne dümen döndürüldüğünü anlamak için etrafına sorular sorar.  “Oslo’dan bu yana” , uzun izahatından  sonra  “bu iş iktidar partisi AKP ile terör örgütü  PKK arasında çözüm süreci projesi. Pazarlık masasında iki taraf var. Diğerlerinin bunlarla  uzaktan yakından ilgisi yok. Hatta  onlar bile ne olup bittiğini henüz bilmiyorlar ,anlayamıyorlar ” diye cevap aldığında ise kafasını sağa sola deli gibi sallayarak “oh my god!” diye inildeyip durur.  “Ben anlayamıyor siz Türkler” diye çareyi  usulca sıvışmakta bulur.
Hacivat-Karagöz sahnesindeki son kapışmalardan birine bakalım. HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın  “Recep Erdoğan’ı başkan yapmayacağız”  açıklamasına çözüm sürecinden birinci derece de sorumlu kabine üyesi Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan  fena halde hiddet yaptı. Demirtaş için, “Bu Öcalan’ın kuru söğütten düdük yapma becerisini gösterir” dedi. Maksadım; gölge oyununda tekrarlara dahil olup katkı yapmak değil. Uzun süredir dikkatlerinizden kaçmadığını umduğum iktidarın Öcalan güzellemeleri ile  ilgili yeni bir bilgi paylaşımında bulunmak.
Yer; Başbakanlık merkez binaya çok yakın, Ankara’nın en işlek caddelerinin birinin üstündeki görkemli bina.
Konu; Süreç değerlendirmesi ve karşılıklı görüş alışverişi.
Çok özel toplantıya katılanlar; İmralı görüşmelerine dahil  edilen  stratejik devlet kurumunun çok yetkin bir ismi ile farklı kesimlerdeki çok özel dostları.
Muhabbet; Çok özel bilgiler ve gelişmeler masaya yatırılır.Yapılacak algı operasyonları üzerinde istişareler  yapılır. Vee!.. Devlet kurumunun etkin ismi noktayı koyar;
“Abdullah Öcalan’ı elimizden kaçırmamalıyız.Öcalan’ı kaybedersek çözüm süreci ile birlikte hep beraber çökeriz”.
Yani;  “Öcalan’a mahkumuz”..
Bebek katili Öcalan’ın  beklenen yarınki Nevruz mesajı için nefeslerinizi tuttuğunuzu biliyorum. Filozof (!) Öcalan yine fena halde kafa bulurken televizyon ekranlarına konuşlandırılan  AKP komiserlerinden vıcık vıcık   “demokrat, barış meleği  Öcalan”  güzellemeleri ve methiyeleri duyacaksınız. Kandil’deki katil sürüsü,  “Türk”  televizyonlarını izleyip kahkahalardan yerlerde yatarken  “algı manyağı” olacaksınız. Bizlerinde bir televizyon kanalı olmadığından ve anında cevap yetiştirme imkanımızda hiç bulunmadığından ön uyarı refleksimi harekete geçirdim. Sizlere, terör bölgesindeki, güvenlik kaynaklarından dinlediğim bir  “mahkumiyet”  örneğini de aktarayım;
“Hakkâri’de bir devlet kurumunun sorumlu memuru tarafından yapılan bir yapım işinde asıl firma ile taşeron firma arasında çıkan bir anlaşmazlıkta asıl firma sahibi .... köyünde örgüt mahkemesine taşeron firmayı şikâyet ediyor. Örgüt, taşeron firma sahibini götürüp sorguluyor. Resmi mahkemeler gibi işlem yapıyor ve para cezasına çarptırıyor. Taşeron firmanın sahibi aynı zamanda Hakkâri’ye bağlı bir beldenin AKP’li belediye encümeni. Taşeron firmanın sahibi serbest kalır kalmaz HDP’ye başvuruyor. HDP yönetimi bu işin çözümü için yeni bir heyet atıyor ve üst mahkeme kuruluyor. Heyet toplanıyor ve her iki tarafı da çağırıyor.  İşe ait dosyayı istiyorlar ve inceliyorlar. Gerekli teknik desteği de devlet kurumunda çalışan kendilerine bağlı elemanlardan alıyorlar. Sonra ilgili devlet kurumunun memurları kontrol memurlarını  da çağırılıp işle alakalı sorguya çekilmek isteniyor. Hakkârili olmayan memurlar bunu reddedince mesai günü, mesai saatinde herkesin gözü önünde sorgulama amacıyla devlet kurumuna geliyorlar. Kontrol memurlarından birinin yanına giriyorlar. Dosyayla alakalı sorular yöneltiyorlar. Tutulan tutanaklarla ilgili açıklamalar istiyorlar. Bu tutanakların nedenini  soruyorlar. ’Tutmasaydın firmaya bu cezalar kesilmezdi’türünden ithamlarda bulunuyorlar. Memur itiraz etse de adamlar kendilerinden emin ve bir o kadar da rahatlıkla açıklama yapmasını ısrarla istiyor. Diğer kontrol memuruna da müteahhidi göndererek, bulundukları odaya, ayaklarına gelmesini istemişler. Memur tepki göstermiş ve şube müdürünün yanına giderek tepkisini dile getirmiş. ’Bu adamlar burada ne geziyorlar’diye itiraz etmiş. Şube müdürü tedirgin olmuş ’Ben onları hemen göndereceğim, olayı kapatın, aman sakın duyulmasın’ demiş. Bu esnada sorgu ekibi şube müdürünün odasına geliyor. Kürtçe ’Bu o mu?’ diye soruyorlar.  O esnada şube müdürü devreye giriyor ve onları ikna edip gönderiyor. Hakkâri’de kamu kurumlarında yapılan bütün ihalelerden örgüte ihale bedeli üzerinden yüzde 10 pay ayrılıyor.”
Bebek katili Öcalan’ın kuru söğütten düdük yapma becerisine daha kapsamlı ve geniş çerçeveden  bakın!..

 

Yazarın Diğer Yazıları