Öcalan, dışarıdan müdahale istiyor!

Fehmi Koru, 1993’te yazdığı bir yazıda, “İçerdeki nomenklaturayı değiştirebilmek için dış müdahale şarttır” diyordu.
Nomenklatura, Sovyetler Birliği’ndeki yozlaşmış seçkinler sınıfı için kullanılan bir kelimeydi. Türkiye’de de böyle bir seçkinler sınıfı olduğunu söylemek mümkündü ama bu gruplar da zaten eğitim bursları yoluyla ve dış müdahale ile sivil ve asker bürokrasiye hâkim olmuştu. Dolayısıyla değiştirilmeleri de ancak dış müdahale ile mümkün olabilirdi!
Sonuçta yine dış kaynaklı olarak, “paralel devlet” şeklinde organize edilen yeni nomenklatura ile emniyete ve yargıya hâkim oldular. Bu hâkimiyet sayesinde, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi davalarla, esas olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin etkisini kırdılar.


***


Bugün gelinen noktada PKK adına konuşan Zübeyir Aydar, Amberin Zaman’a, “Askerin etkisi kırıldı; vesayetin kırılması önemlidir” diyerek memnuniyetini belirtiyor.
Peki bu “vesayet” in kırılması ile birlikte Türkiye nereye sürüklendi? Türkiye’yi parçalamak için kullanılan Abdullah Öcalan, son mesajında, “Çözüm için üç ayak önemlidir. Bunların başında yasal zemin gelmektedir. İkinci olarak, tarafların ve statülerinin bu yasal çerçeve içerisinde tanımlanması gerekir. Üçüncü olarak da bir izleme kurulunun ya da bir hakem heyetinin sürece dahil olması gerekir” dedi.
Zübeyir Aydar da “Biz üçüncü bir tarafın, bir devletin hakemliğini istiyoruz. Çünkü bunun sıkıntısı yaşanıyor. Oslo’da üçüncü taraf vardı. Aracı kurum kimdi. Yani birileri işte...” diye konuştu.
Aydar, “Devletle PKK arasındaki görüşmelerde aracılığı İngiltere mi yapıyordu?” sorusuna da “Söyleyemem” diye cevap verdi.
Üçüncü taraftan kasıtları, Türkiye’ye müdahale etmek için ABD, İngiltere veya onların öngöreceği şekilde BM heyeti oluşturulmasıdır.


***


Prof. Dr. Halil İnalcık, 2007 yılında “Bugün Türkiye için büyük tehlike şudur: Kürt liderler davayı Birleşmiş Milletler’e götürmeye çalışıyor. Barzani şimdiden BM ile temastadır. PKK, işte bu planın uygulanmasına hizmet etmektedir. PKK’nın asıl hedefi sınırda kalmayıp Türkiye içinde kanlı bir çatışma çıkarmaktır. Türkiye’de bir etnik çatışma çıkması ve Batı kontrolünde Birleşmiş Milletler’in, dünya barışı için bunu bir tehdit sayarak müdahalesi gerçek amaçlarıdır” demişti.
Zaten Türkiye’yi yönetenler, oltanın ucundaki “Avrupa Birliği’ne giriş zokası” nı bilerek yutmuş ve millî birliği temelinden sarsacak adımlar atmıştı. Türkiye’ye “dış müdahale” sağlayabilmek için “iç çatışma” çıkarmak hedefine kilitlenmiş ABD ve Avrupa’nın, tam da buna hizmet eden hemen her talebini yerine getirdiler.


***


AKP iktidarı 2007 yılında, İstanbul’daki Irak zirvesinde, sonuç bildirisine, “BM’nin Irak’taki çözüm sürecine aktif katılımı için çağrı yapılması” diye bir madde yazdırmıştı. Tayyip Erdoğan da daha sonraki konuşmalarında NATO’yu Kuzey Irak’a davet etmişti!
Erdoğan, 2010 yılının Temmuz ayında Toronto’da bir toplantıda, NATO’yu Kandil Bölgesi’nin kontrolü için göreve çağırmıştı!
Erdoğan, NATO’yu davet etmek söylemini kimseye danışmadan kullanmıştı. Oysa bu durum, Türkiye’nin bekâsı ile doğrudan
ilgiliydi.
Şu anda planlanan süreç, rejimi türban üzerinden dini kullanarak değiştirirken Türkiye’yi Türk devleti olmaktan çıkarmaya ve bu coğrafyadaki devleti Büyük İsrail haline getirmeye dönüktür. BM müdahalesi veya hakem heyeti veya üçüncü bir tarafın veya devletin müdahalesini istemek, Türkiye’nin çözülmesini istemektir.
Bütün bu hesaplara rağmen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendisini koruyacak güce hâlâ sahiptir. Bunu, planlar bozulduğu zaman hep birlikte göreceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları