O delikanlıyı Türkiye’nin başına kim gönderdi?
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Basri Özbey, 15 yıl önceki Abdullah Öcalan’ın sorgulanması görüntülerini basına
verdi.
Abdullah Öcalan’ı, sonradan Ergenekon davasında mahkum edilen albay Hasan Atilla Uğur sorgulamıştı. Uğur’un, “Abdullah Öcalan’ı Nasıl Sorguladım?” adlı kitabında, Öcalan’ın ifadelerinin özeti vardı. Tabii sorgunun görüntü olarak ortaya çıkarılması herkes için daha inandırıcı oluyor.
Görüntülerin Ulusal Kanal ve Aydınlık’ta yayınlanmasından sonra, gerek Öcalan, gerek PKK gerekse BDP sözcüleri, ifadelerin montaj olduğunu ileri sürerek, savunma yapmaya çalışıyor. Kimileri sorgu görüntülerini, Hasan Atilla Uğur’un evine yapılan baskın sırasında cemaatçi polislerin ele geçirdiğini, hatırlatarak, “Aynı polisler, hükümete karşı yolsuzluk operasyonu yüzünden görevden alınınca görüntüleri İşçi Partisi’ne verdi” iddiasında bulunuyor. İşçi Partisi ise “Görüntüleri milli bir kaynaktan aldık” açıklaması yaptı.
***
Kısacası, görüntülerin yayınlanmasının açılım sürecini çökertmeye yönelik olduğu ileri
sürülüyor.
Peki açılım süreci, Türkiye için hayırlı bir süreç midir?
Açılım sürecinin sonunda, bölge, kısa vadede özerkleştirilecek, sonra da, Irak, Suriye ve İran’da oluşturulmak istenen diğer federe devletlerle birleştirilerek, Büyük Kürdistan kurulacak. Suriye’nin kuzeyindeki Türkmenler de bu sebeple, topraklarından sürülüyor. Yeni devletin denize kadar ulaşması planlanıyor.
Uğur, kitabının “Müthiş öneri” başlıklı bölümünde, Öcalan’ın ne dediğini yazmıştı:
“Daha önce, Talabani ve Barzani’nin maşa olduklarını, Türkiye’ye dost görünseler bile asla güvenilir olmadıklarını size söylemiştim. Şimdi benim durumumdan sonra Amerika’nın en büyük yatırımı bunlara olacak ve Türkiye için tehdit daha da büyüyecektir. Bunların oyunlarını boşa çıkarmak için ben hizmete hazırım, örgütü sizin uygun göreceğiniz şekilde bunların üzerine yöneltebilirim.”
Öcalan bunları söyledi ama AKP iktidarı döneminde Öcalan, İmralı’dan çıkarılıp bir gemide CIA ile görüştürüldü.
Öcalan’ın, örgütü Talabani ve Barzani’nin üzerine yöneltmesini kimse istemedi? Çünkü Türkiye’nin sermaye sınıfı, Kuzey Irak’ta önemli yatırımlar yapıyordu. Zaten ABD de asıl yatırımını Barzani’ye yapmıştı. PKK ve Abdullah Öcalan, ABD için Türkiye’yi meşgul edecek, oyalayacak, kendi deyimleri ile angaje edecek bir unsurdu.
Nitekim Kuzey Irak’ın petrol ve doğal gazını çıkarıp yeni boru hattı ile Türkiye’ye ulaştırmak ve pazarlamak konularında bir dizi anlaşmalar imzalandı. Boru hattı bile inşa edildi. Ancak bu anlaşma, Bağdat karşı çıktığı için uygulanamadı.
Öcalan “Türkiye’ye hizmet etmeye hazırım” dediği halde AKP iktidarı, Oslo sürecinin mimarı olan ABD’nin dayatmaları ile PKK’nın federasyon veya özerklik dışında hemen her talebini yasa haline getirdi. PKK’yı da ateşkes sürdüğü için Suriye’ye yönelttiler. Oradaki PYD örgütü, iki özerk bölge kurdu.
***
Peki ne yapılabilirdi? Öcalan’ın PKK’yı Barzani ve Talabani’nin üzerine sürmesi sağlanabilirdi. Böylece, Türkiye, bölgedeki bütün hesapları paramparça etmiş olurdu!
Fakat “sağlam irade” dedikleri Türkiye’nin Başbakanı’nda bu irade yoktu. Üstelik ABD’yi de yöneten güçler, daha partisini bile kurmadan ona gönderdikleri gizli mektupta, “Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır” diyordu.
Şimdi Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, “Cenabı Allah Recep Tayyip Erdoğan diye bir delikanlı gönderdi. Askeri vesayeti kaldırdı” diye konuşuyor. O delikanlının politikaları, Türkiye’nin Güneydoğusunu fiilen ayrı bir devlet haline getirdi, haberiniz var mı? Hem o delikanlıyı ABD ve Yahudi lobisi destekliyordu!