Nursen Yavaş konuştu: Ankaralılar İftiralara karşı hiç yalnız bırakmadı
Siyasiler, -aslında böyle genelleyince de bir tarafa haksızlık oluyor- daha doğru bir ifade kullanmak gerekirse "Cumhur İttifakı" bünyesinde siyaset yapanlar; başta parti liderleri ve belediye başkan adayları olmak üzere meydanlarda esip gürlüyorlar. Millete, en çok da rakiplerine avaz avaz hakaret ediyorlar. "Çamur at izi kalsın" anlayışıyla, sandığı geçene kadar her nevi iftirayı mübah sayıyorlar. İnsan haysiyetini, onurunu hiçe sayan yakıştırmalar, din ile ahlak arasındaki ilişkiyi tekrar tekrar sorgulamamıza neden olan insafsız, vicdansız ithamları birbiri ardına sıralıyorlar; nefes almadan. "Ne yapıyorum" diye düşünecek kadar soluklanmadan; bir seviyesizlik, üslupsuzluk, kötülük, çirkinlik akıntısına kapılmış, sürükleniyorlar.
Ama bir de 1 Nisan var.
"Hayat" dediğimiz şeyin "sandığa kadar" olmadığını unutuyorlar. "Hayat" dediğimiz şeyin "paylaşıldığı" gerçeğini yok sayıyorlar. "Yüz yüze bakmak" eşiğini tahrip ediyorlar.
Sizi hezimete uğratacağını anladığınız için "terörist" gibi, "dolandırıcı" gibi yenilir yutulur olmayan suçlamalar yakıştırdığınız "siyasi rakipleriniz" var ya; hıh işte onların bir de eşleri var, çocukları var, anaları var, babaları var, kardeşleri var, kiminin torunu var…
Kiminin eşi öğretmen mesela; umursamazlığınız yüzünden "bir teröristin eşi" olarak çıkıyor her gün öğrencilerinin karşısına. "Bir teröristin eşi"ne saygı duyar mı öğrenci? Onun öğrettiğini "doğru" kabul eder mi?
Neye sebep olduğunuzu tahayyül etmeye yeter mi yüreğiniz?
Bir başkası; "bir dolandırıcının çocuğu" olarak gidiyor okuluna; utana sıkıla.
Düşünün bakalım vebali kimin boynuna?
Bir başkası; "bir devlet düşmanının babası" olarak gidiyor Cuma namazına; "cemaat"in şüpheli bakışlarını hissediyor da açamıyor işte ağzını "Allah'ın evi" sonuçta!
Bir "adi"nin eşi olarak dükkanı açan esnaf düşünüyor: Kapımı açan olacak mı acaba?
Bir "alçağın" annesi durumuna düşürülen Hacı ninenin gözleri yaşlı…
***
Biraz da bunları konuşmak için aradım aslında Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş'ın eşi Nurten Yavaş'ı.
Çoğu aday eşinden farklı; hem hep yanında eşinin hem de görünmez olabilmek gibi bir kabiliyeti var; sahne sırası geldiğinde üzerine düşeni layığıyla yapıyor ama sair zamanda rol çalmıyor.
Böyle sert bir yarışın tam ortasında, hem de kaçıncı defa, ama hiç "hırslı" bir görüntü vermiyor; daha ziyade "gayret" sergiliyor.
Eşi adına son derece iddialı, kendisi hayret edilecek denli mütevazı.
Kibirsiz bir kere.
Mansur Yavaş'ın arkasındaki -popüler strateji deyişi var ya "soft-power" diye tam öyle işte- yumuşak güç haline gelmiş; önce belediye başkanlığı, akabinde hayli dalgalı da denilebilecek siyasi mücadeleyle hemhal geçen yılların tecrübesiyle.
***
31 Mart'ta yapılacak olan yerel seçim önce genel seçim kimliğine, sonra da sanki bütün Türkiye Ankara'da oy kullanacakmışçasına "Ankara'nın seçimi"ne dönüştürülüp, iktidar partisi ayak oyunlarının, laf cambazlıklarının, hukuk sopasıyla yıldırma, tehditle korkutma taktiklerinin tümünü başkente yığarak, adeta bir "medya-siyaset-yargı hepsi/Mansur Yavaş tek" ortamı oluşturunca, bir kadın olarak nasıl hissettiğini, nasıl başa çıktığını, başa çıkıp çıkamadığını, nasıl direndiğini sormak istedim.
***
Ankaralılara müteşekkir Nursen Yavaş;
"Çirkin sözler duyuyoruz. Hiç hak etmediğimiz sözleri duyuyoruz. Aklı başında olan insanlara yakışmayan, aklı başında olan insanların hiç söylememeleri gereken sözler duyuyoruz. Bu karalama elbette üzüyor insanı. 'Acaba bizi tanımayanlar, Mansur Bey'i tanımayanlar etkilenir mi' diye düşündüğüm zamanlar da oldu. Ama çok şükür nereye gitsek, kiminle konuşsak hep destek gördük. AK Partili vatandaşlarımız da, AK Partili olan komşularımız da dahil hepsi aynı şeyi söylediler: Sakın üzmeyin kendinizi. Biz bu söylenenlerin iftira olduğunu biliyoruz. 'Acaba' dedim 'Ben mi hep güzel insanlarla karşılaşıyorum'; bunu dedirtecek kadar sahiplendi Mansur Bey'i Ankaralılar."
***
"Siz memnun musunuz eşinizin kampanya performansından?" dedim.
"Zaman zaman çok yoruldu ama evet" diye cevap verdi.
Klasik "Kimse sizden iyi tanıyamaz, niye oy versin Ankaralılar Mansur Yavaş'a" sorusunu yöneltmeden olmazdı.
Hemen her cümlesini "güven" kavramı üzerine inşa etti. "Mansur Bey, güven duyabilecekleri biri" dedi. Referansı da kendinden verdi;
"Ben de güvendiğim için destekliyorum kendisini."
Bence eşi adına verdiği en güzel vaadi, "O kazandığında, hiç kimse kaybetmeyecek"ti.
Hiçkimseye "Keşke oyumuzu vermeseydik" dedirtmeyeceğine garanti verdi.
Sonuçta, kim ondan iyi bilebilir ki!