Nuh’un gemisi iddialarının üç temel hedefi

Prof. Dr. Mümin Köksoy “Nuh Tufanı bölgesinin Ağrı dağına yöneltilmesi, bir Ermeni oyunudur” dedikten sonra devam ediyor:
“Bir defa Sümerler’e ait Tufan menkıbesi, Nuh’un gemisinin Cudi yöresinde olduğunu ispatlar. Bu belge, çivi yazısı ile yazılmıştır. Kesin olarak Sümerce yazıldığı bilinen metin Kuran üslubuna benzemektedir. Belki de bu metin Nuh’a indirilen ayetlerdir. Jeolojik araştırmalar da tufanın Cizre’de olduğunu gösteriyor. Bölgede duvar gibi bir doğal baraj yıkılıyor ve tufan oluyor. Bölgede, Nuh’un çocuklarının adıyla anılan köyler var, yatırlar var, efsaneler, halen yaşatılan gelenekler var. Gemiden çıkan 80 kişi Kuran’da Semanin diye geçiyor. Cizre’de Semanin köyü var! Dicle’nin batısında Nuh’un oğlunun adını taşıyan Yafes (Kasandela) köyü var. Bir banyo küvetinin içine su doldurun, içine de tümsekler yerleştirin ve bir maket gemi koyun. Suyu boşaltın, göreceksiniz ki, gemi tümseklerden birinin üzerine değil, dibe oturmuştur. Nuh’un gemisi de Cudi dağının dibine oturmuştur. Orası da Cizre civarında bir yerdir. Kuran’da ‘Sizi bereketli bir toprağa indireceğim’ diyor. Dağın tepesinde bereketli toprak olur mu? ’Güvercin gönderdim, ağzında zeytin dalı ile geldi’diyor. Soğuk dağ ikliminde, Ağrı ve çevresinde zeytin olur mu?
Gemi dedikleri lav akıntıları çıktı!
Hz. İbrahim, Hz. Nuh’un torunudur, Urfa’da yaşadığı yer belli. Ağrı dağına nasıl götürüyorsun onu? Amerikalı veya İngiliz, bütün araştırmacıların iddialarının tamamı yalan, sahte ve kandırmacadan ibarettir. ‘Ağrı’da bulduk’ dedikleri gemiye benzer görüntülerin, volkanik lav akıntıları olduğu bilimsel olarak ispat edildi.”
Prof. Dr. Mümin Köksoy’a göre, Ermeniler, “Cennet Bahçeleri Ağrı’da” veya “Nuh’un gemisi Ağrı’da” gibi yalan yanlış, saçma sapan, uydurma hikayeler ve sahte bulgularla temelde üç hedefe ulaşmak istiyor:
“1- ‘Kuran yanlış, İncil ve Tevrat doğru’görüşünü kabul ettirerek, ana dilden sonra Türk Milleti’ni bir arada tutan en güçlü bağ olan dini ve manevi bağları zayıflatmak,
2- Dünyanın dört bir yanına dağılmış ve ana dillerini kaybetmek üzere olan Ermeni camiasını, hiç olmazsa güçlü bir dini ve manevi efsane etrafında birleştirerek dağılıp yok olmalarını önlemek,
3- ABD, AB, İtalya ve Fransa’nın çanak tuttuğu, hatta son olarak Fransa’nın yasalaştırdığı sözde ’Ermeni soykırımı’iddialarını genişleterek, sözde vaat edilmiş topraklar iddiasıyla Ağrı dağı merkezli olarak Doğu Anadolu’dan toprak talep etmek.
Bunlara karşı devletçe, milletçe çok uyanık olmamız gerekir. İş işten geçtikten sonra ah vah etmenin bir yararı yoktur.”
***
Ağrı dağı, kimliği yok olmak üzere olan Ermenileri toparlayabilmek için Ermeni diasporası adına İngilizler ve Amerikan kaynaklı tarikatların uydurduğu efsanelere konu oluyor. Son uydurma da Evangelist bir tarikata ait.
Üzücü olan, Yeniçağ, Radikal ve Yenişafak gibi birkaç gazete dışında Türk medyasının bu tür haberleri ihtiyatla karşılamak yerine, her defasında “Dünyada 2 milyar Hıristiyan var, Türkiye turizm patlaması yaşayacak, Türkiye’nin önü açılacak” ifadeleriyle kamuoyuna sunması.
Ağrı dağını, bir Türkmenistan yolculuğu sırasında havadan seyretmiştim. Ağrı dağı, yalan dolanla sahiplenilecek gibi değil, yürekli bir milletin elinde olmakla başı dik ve mutlu görünüyordu.

Yazarın Diğer Yazıları