"Nice ilaçlar vardır ki hastalığın ta kendisidir!"
Korona virüs salgını, "Milli Ekonomi Modeli" ile Türkiye'yi ayağa kaldıracağını ve herkese vatandaşlık maaşı bağlayacağını söyleyen Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Haydar Baş'ı da aramızdan aldı. Ölümü metanetle karşılayıp bir video mesajla, "Allah'a emanet olun" diyen Haydar Baş'ın savunduğu ekonomi modeli aslında tam da bugünler içindir.
***
Konuyla ilgili olarak 2006 yılında Osmaniye'den A. Hüsnü Zengin imzalı bir mektup almıştım. Zengin, mektubunda şöyle diyordu:
"80'li yıllarda Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nde öğrenci iken çok çarpıcı bir gerçeği fark ettim. Bugün bile çok tartışılan ünlü iktisatçı John Maynard Keynes, 1929 dünya ekonomik krizinde İngiltere hükümetine faizleri sıfıra düşürüp, beş on yıl sonrasında ihtiyaç duyulacak yatırımları bugüne almalarını ve bu işler için gerekli parayı da basmalarını tavsiye etmişti. Bu öneri çok temelsiz gelmiş ve dikkate alınmamıştı.
Hitler ise iktidara geldiğinde bu fikre tam anlamıyla sahip çıkmış, faizleri sıfıra indirmiş ve bugün hala kullanılmakta olan 1100 kilometrelik Münih-Hamburg otoyol inşaatı başlatmıştı. Bir kilogram etin iki milyon mark olduğu o zamanda verilen yevmiye sembolikti: Bir mark!
Fakat çalışanlara üç öğün yemek ve yetecek yer verilmişti. Aç insanların duvar diplerinde süründüğü, para sahiplerinin ise seans salonlarında saatte bir değişen faiz oranlarını takip ettiği, üretimin tamamen bertaraf edildiği o günün Almanya'sında, devletin bu önerisine halk can atarcasına sarılmış ve Almanya bu politika ile dünyaya kafa tutar bir hale gelmişti.
Basılacak paranın karşılığı, yapılacak yatırımlarda istihdam edilecek insanların emeğidir.
Sözümü Hz. Ali'nin bir sözü ile bitiriyorum:
'Nice ilaçlar vardır ki hastalığın ta kendisidir.'
En içten saygı ve selamlarımla"
Burada "hastalık", ekonominin bağlandığı döviz ilacıdır.
***
Bu mektuptan önce "Yedi milyon işsize iş bulan bir deli!" başlıklı yazımda, rahmetli Kemal Cabioğlu'nun İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde 1947 yılında hocası olan Gerhard Kessler'in tespitlerini hatırlatmıştım. Kessler, Cabioğlu'na "Bizler kitaplardan öğrendiğimiz ekonomi teorileri ile kendi elimizi ve ayağımızı bağladık. Hitler ise para bastı. Yedi milyon işsize iş verdi. Parayı da üretime verdi. Ekonomide canlılık oldu. Alman milletine hedef gösterdi ve ümit verdi. Varlıklı kesimden, fedakârlık istedi" diye Alman mucizesini anlatmıştı.
Dolaşımdaki paranın, mevcut üretimi, hizmeti ve artı değeri karşılamaktan çok uzak olduğunu, Türkiye'nin para basması gerektiğini ilk defa 1995 yılında Memduh Bayraktaroğlu'ndan duyduğumu da belirtmiş ve Haydar Baş'ın, "Uluslararası kredi kuruluşları, emisyonumuzu artırarak üretim yapmak yerine, faizle alınan yabancı para ile aynı üretimi yapmamızı tavsiye ediyor. Yani 'yerli para ile yapılan üretim enflasyon oluşturur ama maliyetli yabancı para ile yapılan üretim ülkemizi kalkındırır' gibi mantık dışı açıklamalara muhatap olmaktayız. Bizim ekonomi modelimizde her şeyden önce maliyetsiz ve yerli para özgürlüğüne kavuşturulacak, önündeki tüm engeller kaldırılarak, ekonomi küresel güçlere bağımlı olmaktan kurtarılacaktır" tespitlerine yer vermiştim.
***
Yazıyı da şöyle bitirmiştim:
"Bu model, aslında aklın yoludur. Bütün mesele, serveti, yani parayı zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olmaktan çıkarmaktır! Bu, Kur'an'da Haşr suresi yedinci ayetin hükmüdür.
Faiz sıfıra indirildiğinde ve yatırımların karşılığı olarak para basıldığında ve bu para, yatırımlarda çalışan insanlara dağıtıldığında herkes ihtiyacını gidermek için tüketime yöneleceğinden üretim patlaması gerçekleşir. Sonuçta, fakir de kazanır, zengin de! Ülke ayağa kalkar!"
Allah rahmet eylesin.