“Neler oluyor”un cevabı, bu üç mesajda!
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı iken Emre Taner, 80'inci kuruluş yıldönümü dolayısıyla 06 Ocak 2007 tarihinde bir mesaj yayınladı.
Taner, şöyle dedi: "Türkiye, kendisini olayların akışına bırakma ya da 'bekle-gör-tavır al' taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir. Yalnız savunma pozisyonunda olmak kabul edilemez.
Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır. Bu devletler günümüz teknolojik devriminin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp ulusal egemenliklerini de büyük ölçüde yitireceklerdir.
Ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekten sağlam politikalar üretebilmek ve uygulayabilmek için ulusal güvenlik ve ulus-devlet yapısına yönelen tehdit ve kaynakları iyi algılayabilmek, ulusun karşı karşıya olduğu fırsatları ve tehditleri öngörmek, doğru analiz edebilmek ve uygun vasıtalar ile karşı koymak zorunluluğu/ihtiyacı her zamankinden daha fazla hissedilir hâle gelmiştir."
***
Bugünkü MİT Başkanı İbrahim Kalın, 21 Şubat tarihli Zaman gazetesinde, kurucu başkanı olduğu SETA Vakfı adına, “Yeni bir coğrafi tasavvura doğru” başlıklı bir yazı yazdı.
Kalın, dünyada olup bitenleri özetledikten sonra şu ifadeleri kullandı:
“Bütün bunlar bizim bölgemiz açısından da büyük bir dönüşümün habercisi niteliğindedir. Yeni coğrafî tasavvur, küresel sisteme entegre olmuş ulus-devlet yapısının dar ve indirgemeci kalıplarını aşmamızı zorunlu hâle getiriyor. Osmanlı'nın yıkılış sürecinde ortaya çıkan suni Orta Doğu haritası, bir asırdır çözümden çok sorun üretiyor; istikrardan çok çatışmaya yol açıyor; barıştan çok savaşa zemin hazırlıyor. Aynı şekilde ulus-devletin empoze ettiği indirgemeci ve tek boyutlu etno-seküler birey ve vatandaşlık tanımları da inandırıcılığını yitiriyor. Bu tanımların yol açtığı zihin daralması, bir tarafta çatışmacı kimliklere yol açmakta, öte tarafta devlet ve iktidar merkezli bir coğrafya ve kültür tanımını dikte etmektedir. Bin küsur yıllık ortak tarihî tecrübeyi, kültürel etkileşimi ve medeniyet inşasını çatışmacı kimliklere dönüştüren bu paradigmanın bugünün gerçekleriyle örtüşmediği aşikârdır.
(...) Türkiye kendi içindeki Kürt sorununu çözebildiği oranda bölgedeki diğer Kürt nüfusuyla sağlıklı ilişkiler geliştirecektir. Terör, bölgesel geri kalmışlık ve kimlik siyaseti sarmalına dolanmış bir sorunu çözecek ulusal zemini inşa etmeden ve Türkiye sathında bir asgari müşterek oluşturmadan sınırın ötesine bir güven ve huzur eli uzatmanız mümkün değildir. Kürt sorununu bölgesel ve uluslararası bir sorun olmaktan çıkartmak için Türkiye cesur, özgürlükçü ve kararlı bir siyasî ve toplumsal irade göstermek zorundadır.”
Bu yazı, SETA’nın sitesinde hâlen yayındadır ama İbrahim Kalın imzası silinmiştir!
***
MHP Genel Başkanı, Devlet Bahçeli, 5 Kasım 2024 konuşmasında Abdullah Öcalan’a, “Meclis’e gel konuş, terör örgütünü lağvettiğini açıkla” çağrısını tekrarlamadan önce şunları da söyledi:
“Millî hedefimiz, tıpkısının aynısıyla Osmanlı Barışı’na benzer bir Türk Barış kuşağının kale duvarları gibi etrafımıza çekilmesi, Türk coğrafyalarının ve insanlığın tam bir huzura kavuşmasıdır.
Osmanlı İmparatorluğu yerel kültürleri ve etnik toplulukları bünyesinde nasıl bir arada tutup barış ve sükûnet ortamını tesis etmişse, ecdadımızın ayak izlerini takip ederek Türk Barış devrinde aynısı yaşanabilecektir.”
***
Bu üç konuşma, aslında hiçbir yoruma veya izaha gerek kalmayacak bir şekilde, “Türkiye’de 22 yıldır ve bugün neler oluyor, devlet erkini elinde tutanlar ne yapmak istiyor?” sorusuna yeterince cevap oluşturuyor. “Milletin çeşitliliğine dayanan Yeni Anayasa” ile kuruluş felsefesini, rejimi, ulus devlet yapısını, “devleti büyüteceğiz” hedefi göstererek, Türkiye’yi Osmanlı modeli kozmopolit bir devlete dönüştürmeye çalışıyorlar.
Tabii Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan yani vatandan olmak da var!
“Devleti kuran parti” ise selden kütük kapmaya çalışarak ve “el yükseltiyorum” diyerek bir etnik gruba devlet vaat ediyor!
***
“Bunlar durum tespitidir. Çözüm nedir?” diyenlere cevabım çok basit: Matematikte bir problemi çözmek için önce onu anlamak gerekir! Problemi, aydınların anlaması yetmez; çözmek için milletin çoğunluğunun anlaması, bilmesi gerekir!
Ne mi yapmalı?
Nasreddin Hoca ne demiş? Şu andan tezi yok; “bilenler, bilmeyenlere anlatsın.”
Çözüm, millettedir...