Ne kadar da yerliyiz!

Olursa eğer 'yerli otomobil'in motoru Alman Bosch'tan… Bataryaları Çin'den…

Araç entegrasyonu için teknoloji ortaklığı Alman mühendislik firması EDAG'la… Tasarım işi İtalyanlardan…

Ama otomobil yerli!.. Demek ki bir otomobilin Misak-ı Millî sınırları içinde toplanması ve cıvatalarının sıkıştırılması onu 'yerli ve millî' yapmaya yetebiliyor!..

Bunların doğruluğuna inanmayacak ama "Türkiye'nin Karadeniz'de bulduğu doğalgazı çekemeyen ve rezervi çaktırmadan havaya uçurmaya çalışan muhalifler, geceleri ellerinde çakmakla Karadeniz'de dolaşıyor" desen inanabilecek olanlar var!..

Oysa 'yerli otomobil'le ilgili bilgileri veren kişi, Girişim Grubu'nun işin başına getirdiği isim…

Sloganlarla fotosentez yapanlara bunları nasıl anlatabilirsiniz ki? "İlk Mercedes'i Sultan Abdülhamit Haliç Tersanesi'nde yaptırdı… Hatta tasarımı da kendine ait… Sonra Tayvanlılar çaldı… Şimdiki Mercedes'lerin hiçbiri orijinal değil, hepsi Tayvan malı…" yalanını salsan havada kapacak bir kitle oluştu…

Yerli uçağa bir sözümüz yok!.. O zaten yanlış hatırlamıyorsak avcılık ve toplayıcılık döneminden beri göklerde!..

***

Eski Bakanlardan Zafer Çağlayan, 700 bin TL'lik saatle gündeme gelmiş ve koltuğundan olmuştu…

Yandaşlığın zirvesinde gezen bir yakınımla bunu konuşuyordum… Israrla yalan olduğunu söylüyordu… "Nasıl anladın?" diye sorduğumda cevabı şu olmuştu: "Yahu 700 bin liralık saat mi olur? Yalan olduğu buradan bile belli!.."

Saat ufku, terminallerde veya caddelerin köşelerinde Nijeryalı saatçilerin korsan tezgâhlarda neredeyse kiloyla sattıkları saatlerle sınırlı olduğu için kendisine yüzbinlerce dolara satılan saatlerin bile olduğunu anlatamazdım… Anlatsam da inandıramazdım… Çünkü o büyük oyunu çoktan görmüştü!..

O yakınım bu alanda iyi kariyer yaptı… Baltayla Diriliş seyredecek seviyeye henüz ulaşamamış olsa da 12 adanın satışıyla ilgili kahvehanede okeye dönerken seminer verecek kadar uzmanlaştı!..

***

Bu kardeşlerimize "Hani Lozan'ın gizli maddeleri vardı ve biz madenlerimizi çıkaramıyorduk? Bu neyin nesidir?" diye bir soru sormak doğru değil tabii… Ama bu noktada Eyüplü Halit'i anmamak olmaz…

Eyüplü Halit, İstanbul'un işgal günlerindeki otorite boşluğunu kurnazca değerlendirmiş... İşgalin bitirilip Türk ordusunun tekrar İstanbul'u almasına kısa bir süre kiraladığı boş bir binaya 'korsan karakol' kurmuş… Kendisi komiser kılığına girmiş, arkadaşı Arap Abdullah'ı da bekçi yapmış… Daha çok gayrimüslimlere 'muhbirlik yaptıkları' gerekçesiyle o çöküyormuş, bekçi kılığındaki Arap Abdullah da rüşvete aracılık ediyormuş…

Daha sonra şansını 'evlilik vaadiyle dolandırma' sektöründe denemiş… Yüze yakın suçla rekor kırmış, köprü ve saat satışlarını ilk başlatan o olmuş… Şehre yeni gelen köylüleri ve uyanıkları çarpmış… Sultanahmet Cezaevi'ndeyken Mussolini'ye mektup yazıp kandırmasıyla kariyerinin en üst basamağına çıktığı rivayet olunur…

Eyüplü Halit gibi 'değerler' kolay yetişmiyor… Zekâ, kabiliyet, pratiklik ve cesaret… Ama yanlış zamanda yaşamış… Onun sahte karakola çektikleri büyük oranda Yahudi, Ermeni ve Rumlardan oluşuyordu... Şimdi yaşasaydı çok daha büyük bir pazara hitap ediyor olurdu…

Yazarın Diğer Yazıları