Ne kadar da 'sessiz devrim'di!

Madem ''ikinci çözüm süreci'' gevelemeleri, alttan alta yoklamalar, ''şartları olgunlaştırma'' denemeleri başladı… O halde, devletin kurumuna bastırılan ve bir ihaneti kayda geçiren o kitapla ilgili hatırlatma yapmazsak eksik olur… Tekrar altını çizelim ki, aynı ihaneti aklından geçirenleri hafızalara yeniden kazıyalım:

''Devletin bastırdığı ilk Kürtçe kitap'' diye havası bile atılmıştı!.. Öyle ya önce ''açılım'' sonra da ''çözüm'' adı altında devleti dönüştürüyor, ''güvenlikçi politikalar''dan ''demokrasi''ye geçiyorduk!..

Halka zulmeden ''ceberut devlet'' nihayet bitiyordu!.. Bunun adı ''sessiz devrim''di ve bu ''sessiz devrim'' devlet eliyle Kürtçe''ye çevrilen bir jestti aynı zamanda!.. İçişleri Bakanlığı''na bağlı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı vardı, 9 Şubat 2018''de kapatılan… İnternet sitelerinde de gururla paylaşmışlardı o ''sessiz devrim''i…

***

Ülke olarak ''düzen'' ve ''güvenliği'' sağlayamadıysak da rezaleti envanter hâlinde öğrenebileceğimiz bir kaynağa kavuşmuştuk!.. Kitap, 2002-2014 yılları arasındaki ''Türkiye''nin Demokratik Değişim ve Dönüşüm Envanteri''ni içeriyordu...

"Yönetime güvenlikçi bir perspektifi hâkim kılan, çatışmayı, gerilimi ve kavgayı esas alan anlayış tedavülden kalkmıştır " (s.17)... Hendeklerde yaşananlardan sonra bu cümleyi kimin gözüne sokmak lâzımdı?

"Normalleşmeye yönelik adımlar darbe, post-modern darbe, darbe teşebbüsü gibi demokrasi karşıtı girişimlerin sorumlularının yargı önünde hesap vermeleri sürecini de beraberinde getirmiştir" (s.46)... Hani bu yargılamalar ''Orduya kumpas''tı?

"Demokratikleşme hamlesinin ilk büyük adımı olarak, olağanüstü hal uygulamasına 30 Kasım 2002 tarihinde yani yeni hükûmetin kurulmasından on iki gün sonra, yeni bir uzatma kararı alınmayarak son verilmiştir... Bu adım, sembolik açıdan da ''sessiz devrim''in başlangıcında önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmelidir" (s.48)... Sonraki hâl, ne kadar ''olağan''dı değil mi? Hendeklerle kıpırdanamaz duruma getirilmiş kent merkezleri, teröristlerin roketatarlarla devriyeye çıktıkları sokaklar söz konusuydu... ''Sessiz devrim'' yaşamalıydı!..

"Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi ile temel hak ve özgürlüklerin standardını yükselterek, demokratikleşme alanını genişletmek suretiyle her türlü görüşün barışçıl bir şekilde ifade edilebildiği, çözüm önerilerinin karşılıklı hoşgörü içinde tartışılabildiği, çoğulcu ve özgürlükçü bir ortamı sağlamak amaçlanmıştır" (s.49)... Doğrusu başarılı da olunmuştu... Ülkenin yolları kesilerek her türlü görüş saatlerce yolculara anlatılabiliyordu, barışçıl biçimde kamyonlar ve iş makineleri yakılabiliyordu, PKK''nın kurduğu mahkemelerde insanlar adalet arayabiliyordu!..

"Korkuların, tabuların, yasakların aşılması, toplumun ve devletin kendi sorunlarıyla yüzleşmesi, yıllardır konuşulamadığı için daha da büyüyen sorunların açıklıkla konuşulup tartışılması sağlanmıştır. Devletin ilk defa böylesine yoğun bir çözüm iradesi ve arayışı sergilemesi, aynı zamanda bir tür ''sosyal restorasyon'' işlevi görmüştür" (s.50)... Sonrasında nasıl da kanlı hasadını toplayıp, hayrını görmüştük o ''sosyal restorasyon''un değil mi?

"Çözüm Süreci''nin kamuoyuna doğru bir şekilde anlatılması amacıyla, ülkemizin önde gelen ve ülke meseleleriyle ilgili birikimi olan saygın yazar, akademisyen, sanatçı, kanaat önderi ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri arasından belirlenen Akil İnsanlar Heyeti oluşturulmuştur" (s.50)... Sonra ne yapmıştı o ''saygın'' âkiller? Kimisi HDP/PKK çizgisine desteğini açıklamıştı... Yandaşların bir kısmı kandırıldıklarını itiraf etmişti... Açıkçası heyet, süreç gibi kötü yola düşmüştü!..

"Güvenlik paradigmasındaki değişime paralel olarak, sorunu yalnızca güvenlik tedbirleriyle özdeşleştirmeyip, terörle mücadeleyi çok boyutlu bir çerçevede toplumsal, psikolojik ve hukuksal boyutlarıyla ele alacak, sosyal bilimlerin verileriyle hareket edecek ve uluslararası deneyimlerden faydalanacak yeni bir yaklaşım benimsenmiştir" (s.55)... Eh artık zamanı gelmişti ve o paradigma değişikliğinin acı meyvelerini toplamıştık, daha çok tabut tabut!.. Şehirlerle rahatça yerleştirilen tonlarca patlayıcı bölmüştü ''Sessiz Devrim''in sessizliğini...

"Türkiye''de geçmişte pek çok bölgenin ismi siyasi ve ideolojik nedenlerle değiştirilmişti. İnsanların yaşadıkları yerlere kendi dilleri ve kültürleri çerçevesinde isimler verebilmeleri de mümkün değildi. Bu durum vatandaşlarımızın aidiyet duygularının zedelenmesine yol açıyordu" (s.57).... Sonra aidiyet fazlalığından kırılmıştı vatandaşlarımız değil mi?

''Sessiz Devrim'' adı gibi sessizce kaldırıldı internet sitesinden… Ama kitabı isteyenler kitapçılardan rahatlıkla bulabiliyor… Rafları süslüyor, bir devrin utancını temsil ede ede…

Yazarın Diğer Yazıları