Nazlı Ilıcak, gizli tanık mı?
Nazlı Ilıcak, merhum Kemal Ilıcak’ın eşiydi, benim de Kemal Bey’e sevgim ve saygım vardı. Kemal Bey de beni sever ve değer verirdi. Tercüman’a girişim, rahmetli Yüksel Baştunç’un bir raporu sayesinde oldu. O sırada Baştunç, Son Havadis’ten ayrılmış, Tercüman’da çalışıyordu. Kemal Bey, Son Havadis’i satın almak isteyince Baştunç’tan bir rapor istemiş. O da, raporunu yazmış ve son cümle olarak “Arslan Bulut’un yönetiminde gazeteyi yeniden yapılandırmanızı öneririm” demiş. Ben o sırada 24 yaşımdaydım ve ikinci fakültemi yeni bitirmiştim.
Kemal Ilıcak, Mustafa Özkan ile anlaşamayınca gazeteyi satın alamamış, fakat o rapordan aklında kalan ben olmuşum. Davet etti, görüştük ve askerliğimi henüz yapmamış olmama ve bir yıl sonra askere gideceğimi belirtmeme rağmen, “Bir yıllık çalışman bile bizim için önemli” dedi. Böylece Tercüman’a başladık.
***
Askerlik sonrası, Kemal Bey, Tercüman’ın Sorumlu Yazıişleri Müdürlüğü’nü önerdi, kabul ettim. Gazete, bir çöküş içindeydi. Nazlı Hanım’ın Özal ve ANAP milletvekillerini eleştiren “Pavlov’un köpekleri” başlıklı yazısı yüzünden bir tartışma çıktı. Kemal Bey, “Bana niçin haber vermediniz?” diyordu. Ben de gazetenin fiili Genel Yayın Müdürü’nün Nazlı Hanım olduğunu, kendisini uyardığımı, ceza davasından beraat etsek bile ağır tazminata mahkûm olacağımızı bildirdiğimi anlattım. Ve “Ben, eşinizi ve genel yayın müdürünü size şikâyet eder konuma düşmek istemedim, size bildirecek olan kendisi idi” dedim. Kemal Bey bana hak verdi ama diğer Yazıişleri Müdürleri’ne çok ağır hakaretlerde bulundu. Daha sonra Kemal Bey’den çöküşü durdurmak için tam yetki isteyip alamayınca istifa ettim, iki ay evde oturdum!
***
Bu arada ceza davası açılmıştı. Nazlı Hanım ve benim, Cumhurbaşkanı’na ve Meclis’e hakaretten 18 yıl hapsimiz isteniyordu. Yurt dışında çalıştığım halde, karar duruşmasına geldim ve Bakırköy Ağır Ceza heyetine, “Yazıda bir suç unsuru görmediğim için yayımladım” dedim, beraat ettik. Tazminat davasında ise karar aleyhimize çıktı. Diyeceğim o ki, Nazlı Hanım ile böylesine bir dava arkadaşlığımız var!
Şimdi bu anıları niçin anlattım. Hani Yüksel Baştunç’un raporunun değerlendirilmesi sonucunda Tercüman’da işe başlamıştım ya, şimdi benim adım geçen başka bir rapor daha çıktı. İddiaya göre, Prof. Dr. Erol Manisalı, 2003 yılında, Jandarma İstihbarat yetkilileriyle konuşmuş ve başka gazetecilerle birlikte “Arslan Bulut’u da yönlendirebilirsiniz” demiş. Manisalı, tutuklanmadan önce beni aradı ve “Ben böyle bir şey söylemedim, hepsi uydurma” dedi ama varsayalım ki iddia doğru; bunda beni bağlayan ne var? Manisalı, beni yakından tanımaz, karakterimi bilmez, birlikte yolculuk yapmadık ki şu dünyada yönlendirilemeyecek insanlardan biri olduğumu bilebilsin.
Benim için olumlu laflar etmiştir, çünkü fikirlerimizde çok benzerlik var.
Fakat benim garip bulduğum, Nazlı Ilıcak’ın Gladio’yu ele aldığı yazısının sonunda “Erol Manisalı ve Ergenekon” başlığı altında malum rapordan bahsettikten sonra, “Ergenekon dava dosyasındaki bilgileri okumayanlar, birileri haksızlığa uğruyor diye düşünebilir. Peki, yapanın yanına kâr mı kalsın?” diye sorması!
Burada, “sizi kastetmedim” diyebilir ama öyle anlaşılmıyor.
Kaldı ki Gladio konusunda, basında en kapsamlı araştırması yayımlanan gazeteci de benim.
***
Buradan Nazlı Hanım’a soruyorum: Tercüman ve Akşam’da toplam 8 yıl birlikte çalıştığınız Arslan Bulut ne yapmış da yanına kâr kalacak veya kalmayacak! Bildiğiniz bir şey varsa hemen açıklayın.
Yoksa siz de Ergenekon soruşturmasında gizli tanık mısınız?
Diyeceksiniz ki “Gizliliğe ne gerek var, rapordan alıntı yaptım!”
Evet ama sizin suçlamanız ne kadar doğru ise bu iddia da o kadar doğru!
Bir insan, gıyabında söylenmiş sözlerden nasıl sorumlu tutulabilir Nazlı Hanım? Başkaları ne yazmış umurumda değil, siz böyle bir sorumsuzluğu nasıl yaparsınız?