Müyesser'in artık bir kedisi var!

Müyesser Yıldız, Silivri cezaevinde iken tek kişilik ordu gibi davrandı. Dört duvar arasında olduğunu bir kenara bırakarak, aynı davadan tutuklanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a mektuplar yazdı. Bu mektuplara cevap gelince, haber gazetelere manşet oldu. Bir yıl boyunca, cezaevinde tek başına kalan Müyesser, bir kedi isteyince o da Hürriyet’te manşet oldu. Ayrıca odatv’deki yazılarına devam etti. Kısacası, cezaevinde bir gazeteci kadar değil, bir gazete kadar etkin davrandı.
Tahliye edildiği zaman, “Neden tutuklandım, neden tahliye edildim anlayamadım” dedi ama, bana göre, tahliye edilmesinin sebebi, cezaevindeki bu hiperaktif tutumuydu. Gerçi Ankara gazetecilerinin hemen hepsi Müyesser’i tanır ama tutuklandıktan sonra bütün Türkiye, hatta bütün dünya tanıdı. Ahmet Şık ve Nedim Şener için, dışarıda oluşturulan kamuoyu kadar güçlü bir kamuoyunu, cezaevinden tek başına oluşturdu. Tutuklu Müyesser davaya zarar vermeye başlamıştı..
Müyesser, kendi kullandığı e-posta adresine gönderilen iki e-postanın, ABD’li bir sistem sağlayıcısından çıktığının belirlenmesinin ardından hem Clinton’a, hem de FBI Başkanı’na mektup yazıp, o adresin kime ait olduğunun bulunmasını istedi.
Daha sonra TÜBİTAK raporu da ABD’deki aynı adresi tespit etti.
Fakat Müyesser ile aynı durumda olan odatv’nin diğer mensupları hala tutuklu.
Müyesser bir “virüs cetesi”nden bahsediyor. Diğer sanıklar da “sahte delil çetesi”ni gündeme getiriyor.

***

Tutuklu sanıklardan Avukat Serdar Öztürk de sanığı olduğu Ergenekon davasıyla ilgili ABD Başkanı Barack Obama’ya bir mektup gönderdi. Öztürk, mektupta Ergenekon davasına konu belgelerin “sahte ve ABD istihbarat örgütleri kaynaklı” olduğunu belirtti.
Operasyonlarda kaynağı ABD istihbarat örgütleri olan, sahte belgelerle Türkiye’de ABD’nin savaş politikalarına karşı olan gazeteci, siyasetçi, yazar, hukukçu ve askerlerin tutuklandığını belirten Öztürk, “Ülkemizde yerli bir Guantanamo yaratılmıştır” dedi.

***

Son gelişmelerden biri ise Mehmet Haberal ile ilgili.. Başta Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı ve öğretim üyeleri olmak üzere, bilim adamları, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a mektuplar göndererek, Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın herhangi bir somut gerekçe, delil gösterilmeksizin tutukluluğunun kabul edilemez olduğunu belirttiler
Ve nihayet, Ergenekon davasının son duruşmasında, tanık olarak dinlenilen emekli Tümgeneral Muharrem Mutlu Arıkan, “İrtica ile Mücadele Eylem Planı”nın gazetede yayınlanmasının ardından bilgi almak üzere gittiği Bilgi Destek Dairesi’ndeki personelin hayret ve şaşkınlık içerisinde olduğunu söyledi. Arıkan, “Sorduğumda albaylardan biri ‘Komutanım, ben de anlayamadım. Bizim dairenin işi değil’ dedi” diye ifade verdi.

***

Artık senaryonun nasıl hazırlandığı bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkıyor. Fakat olan Silivri’de yatanlara oluyor.
MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e Silivri Cezaevi’nde ortaya çıkan bulaşıcı bir virüsle ilgili soru önergesi verdi
Türkkan, “Silivri’deki mahkumlar, demirperde cezaevlerindeki gibi virüsle mi öldürülüyor” diye sordu.
Yani Silivri’de yatanlar sadece virüs çetesinin mağduru değil, aynı zamanda ölümcül ve gerçek bir virüsün tehdidi altında bulunuyor.
Müyesser, herhalde bu sebeple son kitabının adına “Vatan Yahut Silivri” dedi. Kitabı imzalarken bir not düşmüş; “Virüslere ve adaletsizliğe karşı yanımızda olduğunuz için teşekkürler” demiş.. Kitap Kırmızı Kedi yayınları arasında çıkmış. Böylece Müyesser’in bir kedisi oldu. Darısı adaletsizliğe uğrayan herkesin başına..

Yazarın Diğer Yazıları