Muktedirler neden 'gazeteci'den korkuyor?

Hani Müyesser Yıldız, "Biriyle görüşmüşüm, söyledikleri doğru ya da yanlış, haberi yapmayınca, 'Niye haber yapmadın?' denerek casus olmakla, haberi yapsan da devlet sırlarını ifşa ile suçlanacaksın. 'Kırk katır mı kırk satır mı?' yani." dedi ya bu durum, Doğu Türkistan'da kamplarda tutulan Uygur Türklerinin "suç listesinden suç seçmek" zorunda bırakılmasına benziyor! Tabii Uygur Türklerinin çektiği çile başka hiçbir zulümle kıyaslanamayacak derecede büyük ama suçlama yöntemlerinde bir benzerlik var!

***

DW Türkçe'nin aylar sürdüğü belirtilen araştırmasına göre bazı vakalarda tutsakların kendi suçlarını seçmek zorunda kaldığı ortaya çıktı. Gözyaşlarına hâkim olamayan Uygur kadını, bir gün kendisine 75 suçtan oluşan bir liste verildiğini ve bunlardan birini seçmeye zorlandığını anlattı. Yani, neden bu kampta tutulduğunu, kampa alındıktan sonra kendisi belirlemek zorunda bırakıldığını bildirdi.

Eski mahkûmlar, listede, başörtüsü takmak, evde Kur'an bulundurmak, düzenli olarak dua etmek, ibadet etmek ya da yurtdışındaki akrabalarıyla iletişime geçmek "suç"larının da bulunduğunu, en ağır süreli cezaların da bunlara verildiğini söylüyor.

Çin bu suçlamaları reddediyor ama yazık ki yazılanlar doğru ve üstelik Türkiye, bu devlete, "Uygur Türklerinin milli ve dini kimliğine ve her birinin kişiliğine yönelik bu insan çiftliği kurma girişimlerine derhal son ver" diye kuvvetli bir uyarıda bulunmuyor. ABD ise konuya insan hakları açısından değil Çin'in Bir Kuşak Bir Yol projesine engel olmak açısından yaklaşıyor ve bu sebeple işkence hatta kültürel soykırım devam ediyor.

***

Türkiye'de son dönemde gazetecilik yapmak, yolsuzlukları ortaya çıkarmak, özellikle yargılamalardaki çelişkileri tespit ederek gündeme getirmek cezalandırılıyor. Suçlamalar ise Çin'in suçlamalarından bile ağır! Devlet sırrını ifşa etmek veya casusluk ne demek?

Olaylar biraz incelendiğinde, bazı suçlamalara, kişisel hınçların ve buna bağlı talimatların sebep olduğu da anlaşılıyor!

Okurlarımızdan İbrahim Toprakhisarlı, "George Orwell'in 1984 kitabında yazdığı distopik dünyaya hoşgeldiniz. Bu hastalıklı dünyada muktedirler için en büyük tehlike 'haber'dir. Bir insanın boğazına bastırılır ve nefes alması engellenirse fiziki hayatiyetini sürdüremez ve ölür. Bir kişinin veya toplumun haber alması engellenirse o kişi ya da toplumunu 'aklı da ruhu da' ölür. Haberleri engellemek, o topluma kastetmektir." diyor.

Gazeteciler böyle dayanaksız olarak suçlanırsa veya gazetelerin yayınları sebebiyle ilanları kesilirse, televizyon kanallarına yayın durdurma veya para cezası verilirse kimse artık haber yapamaz zannediyorlar. Gazeteciler haber yapamazsa, sosyal medya üzerinden söylentiler yayılır. Sosyal medyayı kapatsanız, hepsinden güçlü hale gelecek olan fısıltı gazetesini önleyemezsiniz.

***

Peki "muktedirler" neden bu yollara başvuruyor? Neden "doğru haber"den "gerçek gazeteci"den korkuyorlar?

Almanya'dan Gürhan da Hannah Arendt'in sözünü hatırlatıyor:

"Totaliter örgütlerde herkes şefin yalan söylediğini bilir.

Ama şef kaybederse hepsi kaybedeceğinden susarlar.

İlke, şefin yanılmazlığı değil yenilmezliğidir; buna olan inanç biterse totalitarizmin hayal dünyası bir anda çökecek ve gerçek kazanacaktır."

Mevcut düzenin devam etmesi, toplumun yalanlara ortak edilmesiyle mümkündür. Medyada ve sosyal medyada yalancılar ordusu kurmalarının sebebi budur.

Sık sık yazıyorum ama tekrarlamakta fayda var... Texe Mars, "Dark Majesty" kitabında "Soljenitsin'in belirttiği gibi; cesur bir insanın atacağı en basit adım, bir yalanın parçası olmamaktır. Gerçeğin bir kelimesi bile tüm dünyaya bedeldir..." diyor.

dfs-004-001-011-001-001-001-002-016.jpg

Yazarın Diğer Yazıları