Muhalifleri FETÖ'cü ilan etmek!
Düşmanı imha etmek için onu büyütmek değil küçültmek gerekir. Sorunlar büyütülerek ya da kitleselleştirilerek çözülemez. Büyük düşmanı küçük görmek ne kadar tehlikeliyse küçük düşmanı büyütmek de o kadar tehlikelidir.
Bazen iktidarlar mücadeleye yoğunlaşmak, dikkati çekmek ve toplumsal destek sağlamak için tehlikeyi abartır ve büyük gösterirler.
Uzun yıllar Türkiye'de irtica tehdidi çok büyük denilerek irticayla mücadele için toplumsal destek sağlanmaya çalışılmıştı.
Tehdit büyükse onunla mücadele de o kadar büyük yapılacak demektir. Saddam'ın "kitle imha silahları var" denilerek Irak'ın işgaline gerekçe yaratıldığı unutulmamalıdır.
Bu tür abartıların yapıldığı dönemlerde öfke ve kin mantığı teslim alır.
Muhalifleri günah keçisi yapmak!
Geçtiğimiz günlerde muhalif gazetecilerden Uğur Dündar, Saygı Öztürk, Necati Doğru, Emin Çölaşan "FETÖ'nün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgütün amacına hizmet etmek ve aynı amaca yönelik kamuoyunda algı ve destek sağlamak" suçlamasıyla sorgulandı.
Bir gazetecinin yazdığı bir kaç köşe yazısını bağlamından ve zamanından kopararak FETÖ'ye "hiyerarşik üye olmadan bilerek yardım etmek" genel suçlaması yöneltmek aşırı kuşkuculuğun ötesinde bir tavırdır.
Bu tür iddialar yöneltilirken mantığın ilkelerini zorlamak son derece tehlikelidir. Hukuk sosyal bilimdir ama hukukun aynı zamanda matematik yönü de vardır. Maddi delili, manevi delili, illiyet bağı olmadan bir suç düşünmek mümkün değildir.
Bilindiği gibi bundan çok kısa bir süre önce Ergenekon ve Balyoz davalarında hukukun bütün ilkeleri çiğnenmişti. FETÖ'cü unsurlar yargıyı vatandaşa karşı komplo kurmakta kullanmıştı.
Onlar ülkenin Genelkurmay Başkanını terör örgütü mensubu, PKK'lı Şemdin Sakık'ı ise tanık yapmışlardı!
Org. İlker Başbuğ'dan terör suçlusu yaratmak ne denli yanlış idiyse Dündar, Çölaşan ve Saygı'dan FETÖye hizmet eden kişi diye söz etmek de en az onun kadar vahim bir durumdur.
Kaldı ki Dündar'ın ya da Çölaşan'ın hem tarih hem ekran hem de toplum önünde ne olup olmadıkları bilinmektedir. Bu insanların her davranışı toplumun gözü önündedir.
Yandaş yazarların FETÖ karşıtlığı!
Diğer yandan FETÖ ile menzilleri aynı olanların, birlikte mezardakileri de kaldırıp oy kullandıranların, birbirlerine ne istediyse vermiş olanların FETÖcülüğü söz konusu olmazken Dündar ya da Saygı'nın böyle bir ithama maruz kalması anlaşılır değildir.
Hele hele yandaş gazeteci ve yazarların FETÖ'ye ilişkin yazdıkları övgüler, verdiği katkılar ve düzdüğü güzellemelerin üstü örtülürken muhalif yazar, çizerin mücadele ettiği FETÖ'yle şu veya bu biçimde suçlanması inanılır değildir.
Açık yazalım Uğur Dündar'ın bile FETÖ'ye şöyle ya da böyle hizmet eden kişi olarak ima edilmesi bile Türkiye'de hiç kimsenin böyle bir ithamdan kendisini kurtarmasının söz konusu olamayacağını gösterir.
Bu durum FETÖ'cü suçlamalarının suyunun çıktığını, inandırıcılığını ciddi biçimde kaybettiğini, amacından da saptırıldığını ortaya koymaktadır.
Dahası her muhalif ya da farklı ses çıkaran FETÖ'cü ilan edilirse gerçek FETÖ'cülere yoğunlaşma imkânı ortadan kalkar.
Halbuki FETÖ ile mücadele gerçek bir yoğunlaşma ve odaklanma sorunudur.
FETÖ ile ilişkili yandaş yazarlar SÖZCÜ yazarlarının FETÖ'den yargılanmasını heyecanla talep ediyorlar. Amaçları kendi kirli FETÖ geçmişlerinin sorgulanmasını önlemek, dikkatleri başka alanlara çekmektir.
Türkiye'de gelinen bu aşamada rakip ya da karşıt taraflar birbirlerini FETÖ üzerinden vurmaya başlamışlardır. FETÖ giderek rakibi gayrimeşru ilan etmenin enstrümanı halini almıştır. Bu gelişmelerde herkesten çok FETÖ'nün işine gelmektedir.
FETÖ ile mücadelenin giderek FETÖ'ye hizmet eder hale geldiğinin artık birileri tarafından fark edilmesi şarttır. Sonuçta FETÖ demek CIA ve MOSSAD demektir.