MİT depremi ve Türkiye’nin yörüngesi!
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve 4 MİT’çinin KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağrılmasıyla ilgili olarak “Her şey mecrasında ve yolunda ilerliyor” derken Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz “Türkiye bir hukuk devleti, hukuk devleti süreci içerisinde, su yatağını bulacaktır” diye bir açıklama yaptı.
Bir Bakan “Her şey mecrasında ilerliyor” derken diğeri, “Su yatağını bulacaktır” diye farklı bir yaklaşım sergiliyor. Demek ki su yatağından çıkmış!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de “Herkes büyük resme bakmalı. Türkiye’nin çevresindeki ülkelerde olağanüstü gelişmeler yaşanıyor. Böyle bir ortamda kanunlarla verilen görevlerini yerine getirmelerinden dolayı kurumlar suçlanırken, çok dikkatli olunması gerekir. Ümit ederim herkes soğukkanlılığını korur ve her şey yerli yerine oturur” dedi.
***
Rahmetli Tahir Kutsi Makal, “Nasılsın, işler nasıl” diye sorulduğunda “yörüngesinde” diye cevap verirdi. Ona göre işin yörüngesinde gitmesi önemliydi. İşler yörüngesinden çıktı mı işte mesele o zaman başlardı.
Şimdi Türkiye’de işler rayından da, mecrasından da, yatağından da, yorganından da, yörüngesinden de çıkmış durumdadır.
Artık işleri yeniden yatağına döndürmek için sil baştan yapmak, devleti yeniden kurmak gerekiyor. Hedeflenen de zaten bu değil miydi?
Yani ırmak yatağından çıkmıştır ama bu çıkış devletin yeniden yapılanması için önceden planlanmış, kurgulanmıştı zaten...
Ahmet Turan Alkan’ın “Yatağına Kırgın Akan Irmaklar” adlı bir kitabı vardır. Onun gibi devletin bütün kurumlarında insanlar kırgın-küskün çalışıyor.
Fakat ırmak yatağından çıktıktan sonra ne yapacağı, önüne neleri katacağı belli olmaz... Bakarsınız bir engelle karşılaşır, orada bir baraj gölü oluşur... Bakarsınız hiçbir engelle karşılaşmaz, önüne çıkanı alır, mesela Basra Körfezi’ne kadar sürükleyip götürür...
***
Böyle bir gündem içinde, Türkiye’nin hangi yörüngeye sabitlenmek istendiğine dair NATO Genel Sekreteri Fogh Rasmussen’in açıklaması, aydınlatma mermisi gibi olayların gerçek yüzünü gözler önüne serdi.
Rasmussen, Rusya ve İran’ın karşı çıktığı füze savunma sisteminin Türkiye’de konuşlandırılması talebinin Ankara’dan geldiğini söyledi.
NTV’ye konuşan Rasmussen “Türkiye bugün de önemli bir rol oynamaya devam ediyor. Bizim Kosova, Afganistan ve son olarak da Libya’daki operasyonlarımıza çok önemli katkıda bulundu” diye bilgi verdikten sonra “İzmir’de güçlü bir Kara Kuvvetleri Komutanlığı kurulmasına karar verdik. Burası hem Türkiye, hem NATO için önemli bir üs olacak” dedi.
Anlaşılan o ki ABD ve NATO, Türkiye’nin Genelkurmay Başkanlığı’nın ve MİT’inin bundan sonra en küçük bir milli inisiyatif kullanmamasını istiyor.
Ne demişti George W. Bush? “Türkiye bir cephe ülkesidir” demişti değil mi?
***
Bakınız, basına sızdırılan haberlere göre, halen tutuklu bulunan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a sorulan sorulardan biri; “Basın toplantısı için Oruç Fırkateyni’ni seçmenizin özel sebebi nedir?” şeklindedir.
Başbuğ, o basın toplantısında “TSK’ya karşı yürütülmekte olan asimetrik psikolojik harekâta değinmek için özellikle Oruç Reis Fırkateyni’ni seçtim” diyerek Oruç Reis’in savaşçı kişiliğine dikkat çekmişti.
Oruç Reis’in en büyük başarısı neydi? Oruç Reis, Cezayir’i üs olarak seçtikten sonra denizde psikolojik üstünlük sağlayarak Akdeniz’i Türk gölü haline getiren süreci başlatan adamdı
ABD ise Başbuğ zamanında, donanmasını Karadeniz’e çıkarmak istiyordu. TSK, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni uygulayıp sınırlı sayıda gemiye sınırlı süre ile izin veriyordu.
Fakat, konu ile ilgili aktif çalışma yapan bütün deniz subayları, Başbuğ’dan çok önce tutuklanmıştır.
Oruç Reis’in arkasında Osmanlı devleti vardı ama Başbuğ’un göstermek istediği Oruç Reis iradesinin arkasında Ankara’dan kimse yoktu! Nitekim, ABD gemileri artık Karadeniz’den çıkmıyor!
Şimdi Ankara’da o iradeyi oluşturmak için önce milletin güçlü bir irade sergilemesi gerekiyor. Yoksa millet, Amerikan projeleri için çocuklarının robot asker olarak sağda solda harcanmasına onay vermiş olacaktır.