Mısır'daki seçimde ne dağıtıyorlar duydunuz mu?
Anadolu Ajansı’nın Kahire’den geçtiği habere göre cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu için mücadele sürerken, Türkiye’deki gibi tartışmalar yaşanıyor. Mübarek döneminin son başbakanı olan cumhurbaşkanı adayı Ahmet Şefik’in kampanyasını yürüten ekip, seçmenlerin isteklerini kameraya kaydederken, sloganları, “Sizlere dağıtmak için yanımızda yağ ve şeker kutuları getirmedik ancak sizlere durumunuzun düzeltileceğini vaat ediyoruz” oldu. Ekipte bulunan Muhsin Yusri, “Şefik’e insanların yaşadıkları sıkıntıları canlı şahitleri aracılığıyla aktarıyoruz. Biz, bu gördüğünüz fakir insanlara durumlarını düzeltme sözü veriyoruz. Başkaları gibi yağ ve şeker kutuları dağıtmıyoruz” diyerek Müslüman Kardeşler’i eleştirdi. Bu arada, vatandaşlara yardım malzemesi dağıtılmasıyla ilgili olarak Müslüman Kardeşler’in cumhurbaşkanı adayı Mursi’nin seçim bürosundan yapılan açıklamada, “Müslüman Kardeşler halka temel gıda maddelerini sadece seçim sırasında değil, uzun yıllardır düzenli bir şekilde dağıtmaktadır” denildi.
İlginç değil mi? Yöntem her yerde aynı!
***
Aklıma İhsan Şahin’in bir dörtlüğü geliyor..
Cahiliye devri, bu modern çağda
Kula kulluk etmek, tarikat olmuş
“Efendi”nin eli, yağ ile balda
Saf berrak Müslüman, sağılır olmuş
***
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, “İnsanlığı Kemiren İhanet: Dincilik” kitabının girişine Giordano Bruno’nun bir sözünü koymuştur:
“Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı
kullanır.”
Öztürk’ün verdiği mesajlardan bazıları
şöyle:
* Dindar, dinci tahakküm ideolojisine isyanın öncüsü olarak İmamı Azam Ebu Hanife’nin mücadelesini saygıyla anar. Çünkü tahakküm ideolojisini İslâm dünyasına egemen kılmanın ilk ve en zalim temsilcisi olarak Emevi imparatorluğu’nu görür. Bu sebeple zalim devlet başkanına karşı, sabretmeyi ve nasihati yeterli görmez. Silahlı devrimi de gerekli görmez ama karşı çıkmayı ve makamdan indirmeyi esas alır. Dinciler ise kendileri yönetimde ise “Yöneticiler zalim de olsa onlara itaat edilmelidir, onlar Allah’ın takdiridir” tekerlemesine uyarlar. Bu anlayış Kur’an’da yoktur, din dışıdır. Bu anlayışı din yapan, Hz. İsa’nın tevhit mesajını şirke boğduran Yahudi Pavlus olmuştur. İslam’a da oradan geçmiştir.
* Dindar, sadece Allah’ı yaratıcı olarak tanır, Dinci ise Allah’ın yanına kutsallaştırdığı kişileri katar, Allah’ın kitabının önüne o kişilerin kitaplarını çıkarır.
* Dindar, Zümer suresi 3. ayetteki, “Arı duru din yalnız Allah’ındır. O’nun yanında birilerini daha veliler edinerek, ‘Biz onlara, bizi Allah’a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz’ diyenlere gelince, hiç kuşkusuz, Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hüküm verecektir” ayeti gereği Allah ile insanlar arasında “yaklaştırıcılar” kabul etmez, dinci ise ayette belirtildiği gibi Allah ile arasına koyduğu aracılara kulluk eder.
* Dindar, Allah ile insanlar arasında şefaatçi kabul etmez. Çünkü Zümer suresinin 44’üncü ayetindeki gibi “Şefaat, tümden ve sadece Allah’ındır” ayetini kabul eder. Dinci ise Allah’tan başka şefaatçiler kabul eder. Dinci, “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” diyerek tarikat putçuluğu yapar. Halk bu yalana öyle inandırılmıştır ki “Bir şeyhten el almadan cennete gidilmez” hezeyanı, adeta İslam’ın şartlarından biri gibi söylenmektedir. Bütün bunlar şirktir, Allah’a ortak koşmaktır. Kur’an, aracı ve şefaatçi edinmeyi şirkin bir uzantısı olarak görüyor. (Zümer Suresi, 1-3)
* Dindar, Allah’tan başka kimseden korkmaz, dinci ise güçlü insanlardan korkar.
* Dindar, din adına tahakküm ve tasalludu kabul etmez. Dinci ise, din adına konuşan zorbaların sözlerini Allah’ın buyruğu gibi dokunulmaz kabul eder. Tarikatların çoğunda “Şeyhin ağzından çıkan söz Allah’ın ağzından çıkmış gibidir” kabulü vardır.
* Dindar, din üzerinden iktidar talep etmez. Dinci ise esas olarak dini kullanarak iktidara yürür. Dinci, eğer kendi zihniyeti iktidar değilse, ülkeyi darülharp ilan eder.
***
Orhan Gencebay’ın söylediği gibi; kula kulluk edene yazıklar olsun!