Minicik çuvalla gelen mektup!

Gazeteye geldiğimde masamın üzerinde bir paket vardı. İçinden, küçük bir çuvalcıkta bir adet şeker pancarı ve minnacık başka bir çuvalcıkta da yüzde yüz şeker pancarı ile üretilmiş doğal şeker çıktı. Gönderen Şeker-İş Sendikası’ydı. Paketten bir de mektup çıktı. Yalnız bu mektubu, sendika başkanı değil, doğrudan şeker pancarı yazmış. Üstelik aynı paketten Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı ve Başbakan başta olmak üzere bölge milletvekillerine, gazetecilere, sivil toplum örgütlerine, Beyazıt Öztürk’e, Okan Bayülgen’e, Mehmet Ali Erbil’e ve sanatçı Volkan Konak’a da gönderilmiş.

***


İlgili haberler belki bütün gazetelerde çıkar.. Yıllardır, IMF’nin 15 gün içinde 15 yasa dayatmasında bulunduğu günlerden beri, şeker pancarı ekim alanlarının daraltılmasını, tatlandırıcı kotalarının yükseltilmesini, şeker fabrikalarının önce özelleştirilip yok edilmesini defalarca işledim ama kimseye anlatamadım galiba. Çünkü 57’nci hükümet dönemindeki ekim alanlarının sınırlandırılması hariç, bütün bu politikaları uygulayan şimdiki iktidar partisi, şeker pancarı üreten veya artık üretemeyen çiftçilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde birinci partidir..
Onun için kendi derdini pancarın anlatması belki işe yarayabilir:
“Ben bir Şeker pancarıyım..
Bakmayın böyle ufak tefek göründüğüme..
-İçtiğiniz çayın kurduğunuz sofranın tadında ben varım..
-Soluduğunuz havada kullandığınız ilaçta bile ben varım..
-Ekili olduğum bir tarlada, aynı ölçüdeki çam ormanına kıyasla 3 kat daha fazla oksijen üreten benim.
-Türkiye için her yıl 3 milyar dolar yerli katma değer sağlayan benim.
-10 milyon insana iş ve ekmek kapısı olan benim.
-Yem, gübre, ilaç, maya ve kozmetik gibi onlarca sektörün ayakta kalmasını sağlayan yine benim
(...) Hayatınıza kattığım tat beni mutlu etmeye yetti
Ama şimdi sıra sizde... Çünkü beni yok etmeye çalışıyorlar .
Önce kota kota diyerek, yaşam alanımı daralttılar.
Benim yerime şu NBŞ dedikleri tatlandırıcıyı getiriyorlar.
Soruyorum size; hiç gerçeği ile sahtesi bir olur mu?
Hiç toprakta yetişenle laboratuvarda üretilen bir olur mu?
Şimdi de işlendiğim şeker fabrikalarını satmaya çalışıyorlar.
Önce özelleştirip sonra da kapatacaklar. Oysa fabrika olmazsa üretim olmaz. Üretim olmazsa istihdam olmaz.
Benim için sorun değil. Ben gider kendime başka topraklar bulurum.
Mesela Amerika’da bana ‘stratejik ürün’ diyorlar. El üstünde tutuyorlar.
Fransa da öyle.. Onlar da önce şeker fabrikalarını satmaya kalktılar.
Çok geçmedi, yaptıkları hatayı anladılar. Şimdi kimselere vermiyorlar.
Ama ben Anadolu’yu seviyorum, bu topraklara aitim. Bana sahip çıkın”.


MTTB’li bir gençten mektup

“MTTB’nin birinci T’si ne olacak?” başlıklı yazımın içinde yayınladığım mektuba bir cevap geldi:
“İsmim Muhammed Yiğit. 2008-2010 yılları arasında MTTB yönetim kurulu üyeliği yaptım. Yazınızda Meclis Başkanlığı’na sunduğumuz anayasa raporumuza dair yorumlarınıza yer vermişsiniz. Yaklaşımınıza katılmasam da bunlar sonuçta sizin şahsi yorumlarınız.
Fakat daha sonra Cihangir Er’in mektubuna yer vermişsiniz.
1- Cihangir kardeşimiz, ’Eminönü Belediyesi’nin boşaltılan eski binası tahsis edildi’demiş. Bu kesinlikle doğru değildir. Üstelik oldukça da mütevazi bir yerdir. İnşallah bir gün ziyaretinizi bekleriz böylece siz de görmüş olursunuz.
2- Yine arkadaşımız AKP ile bağlantılarımızdan bahsetmiş. Bugün AKP içindeki birçok milletvekili ve bakan 70-80 dönemi MTTB içerisinde faaliyetlerde bulunmuşlardır. AKP ile tek bağımız budur. Üstelik bugün hemen hemen her partide bu gibi kişiler görev yapmaktadır.
Yine AKP nin üniversitelerdeki gençlik kolları olduğumuza dair söylemler gerçek dışıdır.. Burada yaptığımız faaliyetler bunun en büyük göstergesidir. Teşkilat olarak aramızda sol camia hariç her görüşten arkadaşlar mevcuttur. Dikkate almanız dileğiyle, hayırlı günler dilerim.”
Bana göre bu konular ikinci planda kalıyor. Milli Türk Talebe Birliği’nin Anayasa’daki Türk adından neden rahatsız olduğu, derneğin adından da Türk adını çıkarıp çıkarmayacakları soruları ortada kalıyor..

Yazarın Diğer Yazıları