Milletini sırtında taşıyan adam: Erol Güngör

Erol Güngör, Osmanlı dönemini incelerken “Bir vilayete İstanbul’dan bir vali geldiği zaman ilk 10-15 gün içerisinde oranın halkından, yerlilerden kendi etrafında gayet kuvvetli bir kültür çevresi topluyordu ve bunlarla birlikte orası için gerçekten bir meşale hizmeti görebiliyordu. Şimdi Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yüzlerce mühendisimiz, şu veya bu teknik sahasında yetişmiş gayet iyi insanlarımız vardır ama bu şekilde bir kültür çevresi meydana getirebilecek kimselerimiz yok denecek kadar azdır” demişti.
Fakat o verdiği örneği kendi hayatında yaşadı. Kırşehir’de doğdu ama İstanbul’da ve sonra Konya’da meşale oldu. Kısa ömründe edindiği bilimsel bilgi ve milli kültürü yansıtarak da Türk Milliyetçileri’nin meşalesi oldu.
Erol Güngör gibi aydınlara, esas olarak “Milletini sırtında taşıyan adamlar” gözüyle bakmak gerekir. Mehmet Kaplan bunu bildiği için Erol Güngör hakkında “10 yıl daha yaşasa Türkiye’nin kaderi değişirdi” demişti.
Çünkü bir milletin hayatını olumlu yönde değiştirecek olan, kendi duygu, düşünce ve davranışlarıdır. Bu değişimi de ancak kendi içinden yetişen aydınlarının yol göstericiliğinde yapabilir. Erol Güngör 10 yıl daha yaşasaydı, bugün Türk milletine yönelik psikolojik operasyonları hasarsız atlatabilecektik. Çünkü o, milletinin sosyal psikolojisini değiştirebilecek birikime sahip bir adamdı.

* * *

Erol Güngör’ün 45 yıllık kısa ömrünün son demlerinde siyasal milliyetçiler, ülkede küçük bir yüzdeyi oluşturuyordu. Güngör, biraz da bu sebeple, “Küçük Şeyler” başlıklı yazısında “Kalkınmakta olan ülkelerde milliyetçiler kalkınma için belli görüşlere sahip olan bir aydın azınlık teşkil ederler. Milliyetçiler, millî kültürü temsil ettikleri ve ’yerli’ bir formül getirdikleri için, halk ile çabucak kaynaşacaklarını, onlardan istedikleri siyasî ve iktisadî desteği kolayca görebileceklerini düşünürler. Fakat milliyetçiler bir ’seçkin’ grup olarak, henüz modernleşmemiş bir cemiyet karşısında modernizmi temsil etmektedirler. Şu halde kendilerini halka ne kadar yakın veya onunla aynı hissederlerse etsinler, halkın şimdilik yabancı olduğu bir değer sistemini ve bir hayat tarzını temsil ediyorlar demektir” diyordu.
Bu tespitler, entelektüel anlamda hiçbir derinliği bulunmayan liderlerin, kadroların seçimlerde neden başarılı olduğunun buna karşılık milliyetçilerin neden geride kaldığının da izahıdır aynı zamanda!
Halk, kendisini yükseltmek isteyeni yabancı gibi görüyor; kendisi gibi olanı seçiyor!
Bakınız, uyarısı ne kadar açık:
“Kendi ülkesinin insanlarına ve kültürüne karşı büyük yakınlık duyan, üstelik bütün siyasî ve ideolojik tavrını bu yakınlık üzerine kuran insanlar bile yücelttikleri kültürün kenarında kalmaktadırlar.”
Güngör, “Bunun sebebi milliyetçi aydınların kendilerini ’üstün bir ilmî ve teknik bilgi ile teçhizatlanmış’saymalarıdır” der ve bir örnek verir:
“Cenaze namazını uzaktan seyredenler, imanları ne kadar sağlam olursa olsun, cemaatin yabancısı olurlar.
Bu misâlleri istediğimiz kadar çoğaltabiliriz; fakat hepsinde ortak olan nokta şudur: Bir yabancıyı ilk anda teşhis etmeye yarayan dış davranış özellikleri o kültürün yerlisinde görüldüğü zaman, yine bir yabancılık hissi alınır ve bu özellikleri taşıyan insanlar dış grubun mensupları halinde idrak edilmekten kurtulamazlar.”

* * *


Bugün, Türk Milleti, işin sırrını bilen CIA uzmanlarının psikolojik operasyonlarına maruz kalıyorsa sebebi, Türkiye’nin milli olması gereken merkezlerinde Erol Güngör gibi sosyal psikologların bulunmamasındandır!
Erol Güngör, iktidar olmanın sırlarını da veriyor:
“Türk halkı asıl ihtiyacının bir taraftan modern teknolojik bilgi ve teçhizat, bir yandan da modern bir iktisadî ve idarî organizasyon olduğu kanaatindedir.
Aydınların kendisine bu yolda rehberlik etmesini bekler ve rehberlik gördükçe onlara bütün samimiyetiyle, bütün iradesiyle bağlanır. Onun gereksiz bir etiket gibi gördüğü konularda veya kuşkulandığı, tehlikeli saydığı noktalarda ihtisaslaşmış olmanın hiçbir kıymeti yoktur.”

Yazarın Diğer Yazıları