Milletini sırtında taşıyan adam..

Benim için izin yapmak, yağmurlarla, bulutlarla, dağlarla, yaylalarla, ormanlarla buluşmak, doğayla kucaklaşmak ve hafızanızda biriktirdiğiniz ülkenizle, milletinizle ilgili sorunlar yumağına çözümler geliştirebilmek için beyninizi tertemiz pınarlardan içtiğiniz sular gibi berraklaştırmak demektir..
Doğrusu izne giderken, 32 yıllık dostum, ağabeyim Necdet Sevinç’in aramızdan ayrılabileceğini de tahmin ediyordum ama kimin daha önce uçmağa varacağını Yaratan’dan başka kim bilebilir?
İmkânları zorlayarak yetiştiğim cenaze namazında, eşi Sevinç Hanım, “Arslan Bey, böyle mi buluşacaktık?” dedi. Sabır dilemekten başka elden ne gelir..
Necdet Ağabey’e daha önce bir yakınımda olumlu sonuç aldığımız doğal tedavi yöntemlerini tavsiye etmiştim. Fakat kemotarapi, vücudun direncini yok ettiğinden bir faydası olmadı.
Namazdan sonra TGRT muhabiri canlı yayında “Necdet Sevinç, sizin için ne anlam ifade ediyordu ve yeri doldurulur mu?” tarzında bir soru sordu. Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım.

***


Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. Turan Yazgan’ın daveti ile 2001 yılı Mart ayında Gagauz eline gitmiştik. Gagauzlar içinden yetişen iki önemli adam, milletini sırtında taşıyan adamlar olarak anılıyordu. Birisi kilisede Slavca olan ibadeti Türkçe’ye çeviren din alimi Mihail Çakır, diğeri şiirleri, yazıları, araştırmaları ve kültür derlemeleri ile Gagauzlar’a kim olduklarını anlatan Dimitri Karaçoban.. Hatta, Karaçoban’ın heykelinin önünde de “Milletini sırtında taşıyan adam” ifadesi yazılıdır.
Benim için Necdet Sevinç de Ziya Gökalp gibi, Mehmet Akif gibi Atatürk gibi Nihâl Atsız gibi, Erol Güngör gibi milletini sırtında taşıyan adamdı.

***


Köşe yazmaya daha yeni başlamıştım. Yazı yazarken sadece belirli bir kitleyi değil gerçekler temelinde, bütün halkı, hatta bütün Türk Milleti’ni esas almak gerektiği düşüncesiyle, siyasi akımlara eşit mesafede yaklaşıyordum. Bu çizgimi hâlâ da değiştirmiş değilim. Necdet Ağabey, bir gün, gazetecilik kaygılarımı anladığını, tavrımı da doğru bulduğunu, ancak, fikir adamının kolay yetişmediğini, fikir ortaya koyunca da ister istemez taraf olunduğunu anlattıktan sonra, Atatürk’ün “Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça, o millete hakim olmanın imkanı yoktur. Halbuki asırların yarattığı milli bir ruha, kuvvetli ve daimi bir milli iradeye hiçbir kuvvet karşı koyamaz” tespitini hatırlattı ve, “İşte o ruhu daima ayakta tutmak gerekir. Bunu yapacak olan fikir ve sanat adamlarıdır. Bunu biz yapmazsak kim yapacak Arslan? Unutma ki milletin öz çekirdeğini, o ruhu taşıyan adamlar oluşturur” dedi.

***


Bu konuşmayı hiçbir zaman unutmadım. Bugün, milletin o ruhu taşıyan adamlara ihtiyacı var. Çünkü, Türkiye’yi yönetenlerin bir kısmı, “bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi” olan ABD ile alenen işbirliği içindedir. Türkiye’yi yönetenlerin bir kısmı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, ABD’nin İslâm Dünyası’ndaki acil müdahale gücü haline getirebilmek için çabalıyor. Mısır’da, Libya’da, Suriye’de bu durum açıkça ortaya çıktı.
Türkiye’yi yönetenlerin bir kısmı “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, düşmanla işbirliği yapmak, Türkiye Devleti’ni savaş tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak şekilde başka devletlere karşı hasmane hareketlerde bulunmak, düşman askerî hareketleri yararına anlaşma yapmak” gibi suçları alenen işlemekte, fakat hukuk sistemi onların değil, cumhuriyeti korumak isteyenlerin yakasına yapışmaktadır.
Türkiye’nin değil ABD’nin çıkarları adına hareket eden bu grup, Türk milletinin içeriden çökertilmesi gibi bir işe soyunmuştur. Bu tablo karşısında, milletini sırtında taşıyan adamların, kendi iradelerini milletin iradesi haline getirecek sağlam bir duruş sergilemesi gerekir. İşte Necdet Sevinç, o iradelerden biriydi. Necdet Sevinç, eserleriyle yol göstermeye devam edecek ve elbette millet onun gibi evlatlar yetiştirecektir.

Yazarın Diğer Yazıları