Milletin hukuku ve genç hukukçular!
Samsun'da 19 Mayıs'ta düzenlenen "19 Mayıs ve Atatürk" söyleşisinde Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, "Bugün burada bu çatının altında özgürce konuşabiliyorsak, eleştirilerimizi birbirimize yöneltebiliyorsak, hâlâ bir hukuk devletinden bahsedebiliyorsak, hâlâ laiklik ilkesini savunabiliyorsak, işte bu topraklarda ilk adım 19 Mayıs 1919'da atıldı. Milyonlar o adımı bir umut olarak gördü, takip etti. Anadolu'dan yükselen direniş beraberinde Türkiye Cumhuriyeti devletini, kuruluşunu ve daha sonra da devrimleri getirdi." dedi.
Bu devrimlerden birinin ve en önemlisinin hukuk devrimi olduğunu anlatan Sağkan şunları kaydetti:
"Bugün içerisinde bulunduğumuz, maalesef büyük bir kaosa dönüşmüş olan hukukun üstünlüğü ilkesinin yerine üstünlerin hukuku ilkesi geçtiği, tarafsız ve bağımsız yargının maalesef neredeyse yok olma noktasına geldiği bir takvimde işte buradan tekrar belki hukukun üstünlüğü mücadelesinde bir adım atmak, tekrar bir arada bu mücadeleyi verme iradesini ortaya koymak çok değerli olacaktır. 100. yılında Cumhuriyet devrimlerinin maalesef ki erozyona uğradığı bir takvim diliminde hukuk devriminin de başlangıcının Samsun'dan olması belki çok anlamlı olacaktır. Türkiye Barolar Birliği, barolar, bu ülkedeki 180 bin avukat, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tekrar bir hukuk devleti olması için hiç yılmadan, en ufak şekilde geri adım atmadan bu mücadeleyi vermenin tam kararlılığı içerisindedir. Bütün yurttaşlarımızın tekrar güvenebileceği bir hukuk sistemini yaratacağımıza söz veriyor, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'mızı kutluyorum."
***
Bu haberi, seçimden önceki son yazım için yani bu yazı için kaydettim. Dikkatimi çeken, Sağkan'ın, "180 bin avukat, hukuk devletini korumak için kararlıdır" sözleri oldu...
180 bin avukatın tamamı olmasa bile çoğunluğu, gerçekten hukuk devletinden yanadır ve bu çoğunluğun bir bölümü, özellikle genç avukatlar, seçimlerin hukuka uygun yapılabilmesi için görev de almıştır. Şu da bir gerçek ki, seçimler bir ülkenin kaderinde yön belirleyici olması bakımından çok önemlidir ama her şeyin sonu veya her şeyin başı da değildir...
Esas olan, milletin şu parti veya bu lidere oy vermesi değil, kendi hak ve hukukunu korumaya kararlı olup olmadığıdır. Siyasi tercihler her zaman bu kararlılığı yansıtmayabilir veya yabancılar seçmen yapılarak, ölüler adına oy kullandırarak, milletin hukuku ayaklar altına alınabilir ama hayatın veya tarihin acı gerçekleri, Türk Milleti'ni, kendi kaderine sahip çıkma noktasına mutlaka getirir!
Bu, seçim yoluyla da olur, İstiklal Savaşı öncesinde olduğu gibi milletin, bütün farklılıkları bir kenara bırakarak, örgütlenmesi yoluyla da yapılabilir. Kurtuluş Savaşı öncesinde her bölgede kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri gibi...
***
Anıtkabir'deki Müdafaai Hukuk Kulesi'nin dış yüzeyinde yer alan kabartmada, bir elinde kılıç tutarken diğer elini ileri uzatmış sınırlarımızı geçen düşmana "Dur!" diyen bir erkek figürü tasvir edilmiştir. İleri uzatılan elin altında bulunan ulu ağaç vatanı, onu koruyan erkek figürü ise kurtuluş amacıyla birleşmiş olan milleti temsil eder. Kabartma Nusret Suman'ın eseridir.
Kulenin duvarlarında Atatürk'ün Müdafaa-i Hukuk konusunda söylediği sözler yer almaktadır:
"Ulusal gücü etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır." (1919)
"Ulus bundan sonra hayatına, bağımsızlığına ve bütün varlığına şahsen kendisi sahip çıkacaktır." (1923)
"Tarih; bir ulusun kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez." (1919)
***
Fakat Müdafaa-i Hukuk yöntemi, bugün için uygulanabilir değildir. Zira bu yöntem denendi ama bu tür dernekler daha kuruluş aşamasında devleti ele geçirmiş güçler tarafından kontrol edildi. Kontrol edilemeyenler de darbecilikle suçlandı...
Öyleyse bugünkü nesiller, bugünün hukuki yöntemini bulmak zorundadır. Genç ve dinamik hukukçuların bu konudaki sorumluluğu çok daha büyüktür...