Millet, vatanın satıldığını niçin görmüyor?
Bu sene Amasya Tamimi’nin 89’uncu yıldönümüne denk gelen günlerde, AKP’nin önerisiyle yabancı şirketlere ve vakıflara Türkiye’de sınırsız toprak satışı imkânı getiren yasa kabul edildi.
Amasya Tamimi “Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. İstanbul’daki hükümet, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir” diye başlıyordu.
Bugün de vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı hükümetin çıkardığı yasalar yüzünden tehlikededir. Ekonomi yabancı şirketlere teslim edilmiş, sıra toprak satışlarına, akarsuların, ormanların, yaylaların satışına gelmiştir!
Durum böyle olduğu halde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Amasya Tamimi’nin yayımlanışının 89’uncu yılını kutlayarak, “Milletçe aynı ruh ve şuurla, aynı gönül birlikteliğiyle her geçen gün daha da güçlenen Türkiyemizle Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına hazırlanıyoruz” diyebiliyor.
AKP iktidarının uygulamaları devam ederse Cumhuriyet’in 100’üncü yıldönümünde ortada Türkiye diye bir devlet kalmayacak! Bu topraklarda belki yine bir veya birkaç cumhuriyet olur ama hiçbiri Türk Cumhuriyeti olmaz!
* * *
Dolayısıyla milletin istikbalinin, yine milletin azim ve kararı ile kurtarılması için, AKP iktidarının yerine milli bir iktidar kurulması gerekiyor. Çünkü, böyle giderse, ortada kurtarılabilecek bir vatan da kalmayacak.
Bazı “İnternet çocukları” biz milli bir iktidardan söz edince hemen bir siyasi partinin iktidarını kastediyoruz zannediyor. Halbuki biz mevcut partilerin, söylem açısından değil ama eylem olarak birbirinden farkı olmadığını söylüyoruz! Ancak olaylara, akıl gözü ile değil, duygusallıkla bakanlar, kandırılmış olduklarının farkında bile olmadan, birkaç slogan veya bir parti bayrağı peşinde gidebiliyor.
* * *
İnternet çocuklarının neden bu durumda olduğunu düşünürken
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın açıklaması acı gerçeği ortaya çıkardı.
Bayraktar, 10 yıllık bir süreç içinde Türkiye’de kırmızı et tüketiminin yüzde 50 oranında azaldığını açıkladı. Bayraktar, “ABD’de yıllık kişi başı et tüketimi 116,7 kilogram, Arjantin’de 99,5 kilogram, Avustralya’da 93,9 kilogram iken Türkiye’de yalnızca 18,6 kilogramdır” dedi ve halkın kırmızı et ve et ürünlerine ulaşamadığını, et ürünleri yerine makarna ve pirince yöneldiğini söyledi.
Biz konuyu 15 yıl önce Güneş Ülkesi; Türklüğün Yeni Dünya Düzeni’nde “Dünyaya düzen veren millet, her zaman dünyanın en iyi beslenen milleti olmuş veya en iyi beslenen millet, dünyaya düzen vermiştir!” tespitinde bulunmuştuk.
İşte dünyaya düzen verenlerin en çok et yiyenler olduğu meydanda.
Yine Azerbaycan Türkleri’nden bir bilim adamına dayanarak, kırmızı etin kolesterolü yükselttiği iddiasını safsata olarak nitelendirmiştik. 15 yıl sonra bütün tıp dünyası aynı çizgiye geldi, ama 15 yıldır Türkiye et yemiyor! TZOB Başkanı da şimdi kırmızı etin kolesterolü yükselttiği iddiasına karşı çıkıyor!
* * *
Demek istiyorum ki milletin mecali kalmamış ki vatanın satıldığını görsün de azim ve kararını ortaya koyabilsin! Bunun yerine türbanla oyalanıyor!
Türkler, protein ağırlıklı beslenen bir milletti. Öyle ki, Göktürkler av eti dışında başka bir yiyecekle beslenmeyi fakirlik belirtisi sayardı. Bugün sakatat denilen iç organları yemezlerdi. Oğuz Kağan, 24 torununa, devleti ve ülkeyi teslim ederken, hayvanın nasıl ve kimler tarafından kesilip parçalanacağını, hangi parçayı kimin alacağını bile belirlemişti. Kısacası Oğuzların en büyük destanının temeli et üzerinedir.
Oğuz Kağan Destanı, Dede Korkut Destanı, dağ gibi et yığıldığından, göl gibi kımız sağıldığından söz eder.
Fatih Sultan Mehmet Han, bir vakfiyesinde, İstanbul’daki hastalar için Balkanlara özel avcılar gönderilmesini, hastaların av eti ile beslenmesini istemişti.
Ancak, bugün Türk Milleti hormonlu veya ilaçlı otlara mahkûm edilmiştir.
Et yiyemeyen bir millet, ne kendisine düzen verebilir, ne de dünyaya.