Millet bahçesi ve arka bahçe!
Tayyip Erdoğan, bir belediyecilik faaliyeti olan park-bahçe işlerini, "millet bahçesi" adıyla güncelledi.
Erdoğan yeni yapılan parkların açılışını yaparken "bahçe" kelimesinin çağrışımıyla "arka bahçe" kavramını hatırlamış olsa gerek ki "Ülkemizi kendi arka bahçeleri haline getirmek isteyenlere Çanakkale'den İstiklal Harbimize ve 15 Temmuz'a kadar her fırsatta gereken cevabı milletçe verdik." dedi.
"Arka bahçe" kavramıyla ilgili tespitlerimi yıllar önce bu sütunda ve yakın zamanda, 24 Ekim'de, KRT'de Ebru Birçak'ın programında anlattığım için bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum...
Çanakkale Harbi'nde İngiltere, Fransa ve Rusya'nın amacı, Türkiye'yi arka bahçe haline getirmek değil, Anadolu'da tek bir canlı Türk bırakmamaktı. Zaten Anadolu, Rusya'ya bırakılmıştı. 1917 Ekim devriminden sonra Rusya'nın başına geçen Lenin, bu gizli anlaşmayı dünya kamuoyuna açıkladı.
***
"Arka bahçe" modeli ise İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra uygulamaya konuldu!
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra galipler dünyayı paylaştı. Türkiye, "arka bahçe" olarak ABD'ye terk edildi! Rahmetli Oktay Sinanoğlu, Yeniçağ televizyonunda konuyu bize değerlendirirken 1947'de daha bir çocukken Ankara'da Amerikan askerlerini gördüğü zaman, "Biz İstiklal Savaşı'nı bunun için mi yaptık?" diye düşündüğünü söylemiş ve özetle şu tarihi sözleri söylemişti:
"Sonra anladım ki Türkiye, Yalta Konferansı'nda ABD'nin etki alanına terk edilmiştir. Buna karşılık Doğu Avrupa da Sovyet etki alanı olarak kabul edilmişti. Amerikan askerlerinin bu anlaşmadan hemen sonra İsmet Paşa'nın yaptığı gizli anlaşmalarla Türkiye'ye gelmesi, hatta Meclis binasının duvarına bitişik bir şekilde karargâh kurmalarından da durum belli oluyordu. O tarihten sonra Türkiye, Amerikan yörüngesine girmiştir. Soğuk Savaş bittiği halde Türkiye bu yörüngeden kurtulamamıştır. Devletin kendisi ve silâhlı kuvvetleri, NATO üzerinden Amerikan etkisi altında iken bağımsız siyasi partilerin olması mümkün değildir."
Sinanoğlu, 2000'e doğru giderken "10 yıla kalmaz Türkiye bağımsızlığını tamamen kaybedebilir" diyordu. Bu sebeple, Türkiye'yi adım adım dolaşarak halkı bilgilendirmeye çalışıyordu.
* * *
Yalta Konferansı, 4 Şubat 1945'te Kırım'ın Yalta şehrinde Lavidia Sarayı'nda yapılmıştı. Konferans'ta ABD'yi Roosevelt, İngiltere'yi Churchill ve SSCB'yi Stalin temsil etmişti.
Yalta'da, dünya paylaşılmış ve çeşitli ülkeler, bu üç ülkenin etki alanı olarak kabul edilmişlerdi.
Rusya basınında, Yalta'nın ardından, Türkiye'den Kars ve Ardahan ile birlikte Boğazlar'da üs istenmişti. Türkiye'deki bazı çevrelerde halen yalanlansa da Molotov'un anıları, talebin gerçek olduğunu gösteriyor.
Sinanoğlu'na göre bu da Stalin ile Roosevelt arasında kararlaştırılmış bir oyundu. Rusya, anlaşma gereği bu taleple, Türkiye'yi ABD'nin kucağına itmişti!
***
Fehmi Koru da "Çatışmanın taraflarını doğru konuşlandıralım" başlıklı yazısında, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Yeni Dünya Düzeni'nin "Türkiye Batılı bir ülke olacak" kararını verdiğini belirttikten sonra "Egemen güçler bu gelişmeyi yalnızca dört yıl geciktirebildiler. 1946 seçimlerine hile karıştırılarak CHP tek parti yönetimi sürdürüldü, ama 1950, Türkiye'yi demokrat raya oturttu" diyecekti.
Koru, "Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının farkı tam da bu noktada: Demokrat çizgideler ve ülke için doğru tercihin eksenden şaşmamak olduğunu da biliyorlar... Ara sıra tereddüt geçirseler, başka yönler kendilerini cezbetse bile kısa sürede yönlerini doğrultabilecek bir uzgörüye ve esnekliğe sahipler" sözleriyle AKP iktidarının Amerikan ekseninde yürüdüğünü itiraf etmiş, böylece Sinanoğlu'nun tespitini, Türkiye'yi yönetenlere o dönemde çok yakın bir gazeteci olarak teyit etmişti.
Şimdi değişen ne var?
15 Temmuz'da yapılanın aslında ne olduğu, darbe girişiminden haberdar olunduğu halde buna neden izin verildiği ise "kamu vicdanında" hâlâ aydınlatılamamıştır.