Mermeri altın sarısıyla kaplayıp satmak politikası!
Politikanın bilinen anlamları dışında "Bir hedefe varmak için insanların duygularını okşamak, zayıf noktalarından ya da aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanmak" demek olduğunu, yaşanan olayları bu yönüyle değerlendirmek gerektiğini yeteri kadar anlatamıyor muyuz yoksa herkes bu gerçeğin farkında ve herkes politik davranıyor da biz mi anlamak istemiyoruz?
***
Geniş halk kitleleri, politikanın kendi çıkarları için "devlet kapısına bir anahtar uydurmak" olduğunu biliyor ve ona göre davranıyor. Bu sebeple, insanların büyük kısmı, ideolojik amaçlarla devlet erkini eline geçirenlerden görünmeye dikkat ediyor. Bu şekilde davranmanın ikiyüzlülük ve riyakârlık olduğunu düşünenler ise devletin her kademesinden uzak tutuluyor. Hani, "fırıncılara söyleyin ekmek de vermesinler" diye bir söz vardır ya, son dönemde yaşandığı gibi iktidardan yana değilseniz, iş sahibi iseniz işinizi korumanız, işsizseniz iş bulmanız imkânsız hale geliyor. Böyle dönemler uzun sürdüğünde de ikiyüzlüler kazandığı, açıklıktan ve doğruluktan yana olanların kaybettiği bir düzen söz konusu oluyor.
İkiyüzlülük ve riyakârlık "başarı"nın temel şartlarından biri haline geliyor. Böyle bir toplum düzeni ne kadar devam edebilir? Herkesin birbirini aldattığı, amaca ulaşmak için her türlü kutsal değeri paravan olarak kullandığı bir düzen…
***
Konuyu ele almama, Fransa'da bir gazetecinin, resmi başvuru yaparak polis olması ve altı ay süreyle çalıştıktan sonra istifa ederek, izlenimlerini yazması sebep oldu. Özetle, "teşkilatta ırkçılık ve şiddet kültürü hâkim" diyor.
Valentin Gendrot adlı gazeteci, şiddetin neredeyse sıradan sayılacak kadar sık kullanıldığını ileri sürüyor ve bir keresinde bir polis memuru tarafından dövülen ergen bir çocuğa karşı delil karartmaya zorlandığını anlatıyor.
Yıllar önce benzer bir araştırma yapmış, eğitim aşamasından, sahadaki operasyonlara kadar polisle birlikte çalışmış ve izlenimlerimi yazmıştım. Her ne kadar aralarında bir gazetecinin bulunduğunu bilseler ve ona göre davransalar da sistemin pratikte nasıl işlediğini gördüğümü ve yazdığımı sanıyorum.
Son dönemde ise Türkiye'de gazetecinin polis rolüne girerek araştırma yapmasını bir kenara bırakın medyayı gazetecilik rolüne girmiş yandaşlar kapladı. Sadece iktidar yandaşlarını kastetmiyorum ama muhalif medya zaten nefes alamaz durumda…
***
Tarsus'ta ise adres sorma bahanesiyle tanıştıkları 3 kişiyi altın sarısı bant ve jelatinle sardıkları mermerleri satarak dolandıran biri kadın 3 şüpheli gözaltına alındı.
Türkiye'de politika da tıpkı böyle yapılıyor. Emperyal ülkelerin projeleri, ya din jelatinine sarılıyor, ya milli ve yerli şablonuyla kaplanıyor ya da insan hakları sosuyla servis ediliyor! Halkın çoğunluğu da bu politikalara ya inanıyor ya da inanmış görünüyor. Bu arada gerçeği görenlerim sözlerine düşünenler dışında kalanlar itibar etmiyor. Çünkü gerçekler acıtıyor!
Bu sebeple gerçekleri yazan gazeteciler veya medya kuruluşları baskı altına alınıyor.
***
Herkes kralın veya kralların çıplak olduğunu biliyor ama artık çocuklar bile anne babalarından, gerçek düşüncelerini saklama öğüdü aldığı için "kral çıplak" diye bağıramıyor.
Son tahlilde sorun bizdedir. Artık, uzaydan, güneşten bir frekans mı gelir yoksa herkes ikiyüzlü davranmamak konusunda önce kendisine söz mü verir bilemiyorum ama bu yalan dolan ile gittikçe bataklığa saplandığımız kesin. Bakınız, kız çocuğunu istismar eden tarikat lideri haberine bile yayın yasağı geliyor! Böyle bir ülkede hak ve adalet hâkim olabilir mi?