Merkez Bankası büyük fırsat kaçırdı
Türkiye, tarihinde gördüğü en sert krizlerden birini yaşıyor.
Öncekilerden farklı.
Çünkü gelir dağılımı eşitliği, kitaplara konu olacak Nas deneyi sonrası on yıllarca sürecek bir eşitsizlikle yerle bir oldu.
Negatif faiz sayesinde zengin daha zengin, fakir daha fakir hâle geldi.
Davranışsal olarak bireyseller Türk Lirasına güvenlerini yitirdi ve Dolarizasyon hiç olmadığı kadar para arzı üzerinde etki gösterir hâle geldi.
Burada bir hususun altını önemle çizmek isterim…
Kurdaki artış nedeniyle fiyatların artması ve beraberinde enflasyonist baskı olacağı iktisadi bir gerçektir.
Lakin Türkiye’nin cari durumda kurdaki artışı kontrol etmek istemesinin nedeni bundan çok daha ötesidir.
Döviz mevduatlardaki ve pozisyonlardaki yüksek oran; kurdaki artış neticesinde para arzında yani TL’nin miktarsal hacminde artış yaratmaktadır.
İşte bu nedenle, kurdaki artış TL’de miktar artışına neden olduğu için likidite kısılamamaktadır.
Yani, “kurlar arttı enflasyon arttı mı?” diye sormak; konuya SIĞ ve DAR bakmak anlamına gelir.
O halde vatandaşların döviz varlıklarına teveccühünün önlenmesi ekonomik programın temel taşlarından birini oluşturmaktadır ki; Merkez Bankası’nın zorunlu karşılık nemalarını artırmasının da sebebi budur.
Dolarizasyon endişesiyle politika faizini artırma iznini alamayan Merkez Bankası yan yollara başvurmak zorunda kaldı.
İzin verilmedi çünkü kısa vadede bir referandum yani SANDIK olasılığı gündemde.
Ve politika faizi artırılsaydı ekonomi hızlıca soğuyacak, iflaslar gelecek ve işsizlik artacaktı.
İşte bu yüzden Merkez Bankası’nın politika faizini artıramamasının nedeni önüne konulan sandık engelidir.
Halbuki, politika faizi artırılsaydı bu defter kapanabilirdi.
Güven tazelenir, ODAK para politikasından uygulanacak olan maliye politikasına kayar, jeopolitik risklere ön alınabilirdi.
Beklenen enflasyon mu?
Tutup tutmaması TÜİK’in becerisine kalmış vaziyette.