Mehmet Altan'ın "masumiyet" farkı
Günde on beş vakit "adalet" deyip de adaletsizlik yapmak bize yakışmaz!
Mehmet Altan'ın ne suçu var Allah aşkına!
Ne suçu var ki;
- Kendilerine yöneltilen suçlamayı ve kendilerine o suçlama doğrultusunda layık görülen cezayı beğeniriz beğenmeyiz ayrı-, ancak sonuç olarak yargılandıkları FETÖ davasında "suçlu" bulunan, mahkemenin "örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettiklerine" hükmettiği Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan'ı baş köşelerimizde ağırlarken, yazdıkları da, konuştukları da bu ikisinden hiç de hafif olmadığı halde "suçsuz" sayılan Mehmet Altan'ı ihmal ediyoruz el birliğiyle!
Başta kendim olmak üzere bu ayrımcılığı yapan herkesi kınıyorum!
***
Bilmiyorum Ilıcak ve Altan kardeşlerin, 15 Temmuz'un "subliminal mesajı"nı verdikleri iddia edilen "darbe çağrışımı" yaftalı programı izlediniz mi?
Nazlı Ilıcak'la birlikte programı yapan Mehmet Altan; Nazlı Ilıcak'la birlikte cezayı alan ise yayına konuk olarak katılan Ahmet Altan!
Algı her şeydir;
Ahmet Altan, "Erdoğan 2 sene sonra gidecek. 2 sene sonra seçim geliyor" diyor; Mehmet Altan "2 seneye kadar da ne olacağı belli değil"…
Ahmet Altan, günün gelişmelerinin Türkiye'nin 60 veya 80 darbelerine sürüklendiği günleri hatırlattığını söylüyor; Mehmet Altan, "Devletin içinde muhtemelen bütün bu gelişmeleri belgeleyen, izleyen bir başka yapı olduğunu ve onun ne zaman torbadan yüzünü çıkaracağının, nasıl çıkaracağının da belli olmadığını…"
Hangisi daha şüphe uyandırıcı…
Yahut…
Hangisi, 15 Temmuz'u çağrıştırıcı?
***
Aman maksadını aşmasın, Ahmet Altan'ın masum olduğunu söylemiyorum. (Keza, ona söz konusu zırva yayından dolayı değil, Yasemin Çongar ve Mehmet Baransu ile birlikte Taraf'ta, Silivri kumpaslarında oynadıkları rolden dolayı verilecek hükmü bekliyorum!)
Sadece…
Tek Nazlı Ilıcak'la değil, Fetullah Gülen'e "terörist" diyenlere en üst perdeden, "ulan"lı bir üslupla kafa tutan, "hesap vereceksiniz" diye diklenen -FETÖ hükümlüsü- Şahin Alpay'la da program ortağı olan Mehmet Altan'ın nasıl Beştepe'de bile "masum" algısı yaratabildiğini sorguluyorum!
Şimdi hemen hepsi ya firari, ya sanık yahut hükümlü durumdaki "özel yetkili" hakim ve savcılar eliyle yürütülen Silivri yargılamaları "kumpas" ise, bu "kumpas"a odun taşıyan Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak suçlu ise, bu kumpası, "Yeni devlet her şeye rağmen eski devlete galip gelecek. Bunun tersi söz konusu olsa. Bu dava zaten başlayamazdı" diye savunan ve kutsayan Mehmet Altan'ın "suçsuz" varsayılmasının, Cumhurbaşkanlığı katında bile nasıl "müjde" gibi paylaşılabildiğini sorguluyorum.
Öyle ya, "Mehmet Altan beraat etti, çok güzel haber" diye "müjde" veren "Adalet yerini buldu yargı Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak'ı suçlu buldu Mehmet Altan'ı da suçsuz" tespitini paylaşan İlnur Çevik Cumhurbaşkanı Başdanışmanı değil mi?
***
Konu biraz dağılacak ama…
İlnur Çevik demişken, -elimizi korkak alıştırmayalım-, "Çözüm Süreci" sahiden de hendeklere gömüldüyse, Cumhurbaşkanlığı sahiden de "terör örgütleriyle masaya oturulmaz" ilkesine sarılma noktasına geldiyse, vaktiyle PKK'lıları TSK'ya karşı koruma altına alan Talabani'nin "en has adamlarından birisi olduğunu" söyleyen, kendisini Kandil'e set yapan Barzani'yle "kıskanılan bir ilişkileri" olduğunu söyleyen, yakın geçmişteyse Cem Duna, Behram Salih ve Aslı Aydıntaşbaş'la birlikte, ABD'de, çözüm sürecinin Amerikalı mimarlarından Henri Barkey'le yedikleri yemekle gündeme gelen İlnur Çevik'in nasıl Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olabildiğini ve kalabildiğini de sorguluyorum!
***
Toparlayayım:
15 Temmuz'dan önce, hakkında, "Pensilvanya'da Fetullah Gülen'in elini öptüğü", aynı görüşmede "Gülen'i AK Parti'ye karşı harekete etmeye çağırdığı" gibi iddiaların bile ortaya atıldığı, bu iddialar doğruysa "FETÖ" denen yapıyla ilişkisi Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak'tan fersah fersah derin varsayılabilecek Mehmet Altan beraat edip kağıt üzerinde aklanırken, diğer ikisi cezaları az veya çok "FETÖ hükümlüsü" oldu… Mehmet Altan'ın aynı davada yargılandığı bu iki isimden gözle görülür tek farkı, yazılarında Cumhurbaşkanı'na karşı üslubunda belli bir seviyenin altına düşmemiş, hakaretamiz ve tehditkar ifadelere başvurmamış olmasıydı… Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan ise "FETÖ"yle ilişkileri dışında, geçmişte "Erdoğan'a hakaret"ten de yargılandı.
Hal bu olunca, sorgulamadan edemiyorum:
Bu ülkenin hayrını düşünmeyen kişi ve kurumlarla ilişkilerinin mi, o kişi ve kurumların planlarında yer alma biçimlerinin mi, yoksa şahsi hesaplaşmaların mı bedeli?