Meclis yas tatilinde
Elazığ'da (ve çevre illerde) deprem oldu…
İdlib'te müttefikimizin müttefiki askerlerimize topçu ateşi açtı; şehitler verdik.
Van'da çığ düştü…
Çığın altında kalanları kurtarmaya gidenler başka bir çığın altında kaldı…
İstanbul'da uçak pistten çıktı, yandı, parçalandı…
Uçakta mahsur kalanları kurtarmaya gidenler kaza yaptı…
Hakkari'de bakım çalışmasında el bombası patladı; kaza, bir askerimizin canını aldı.
Sonuç:
Bu kadar acıyı kaldıramayan TBMM, bütün partilerin ortak kararıyla "çalışmalarına ara verme" kararı aldı!
***
TBMM ağlama makamı mı? Daha ileri gideyim; TBMM millet ağlarken, milletle birlikte ağlama, dizini dövme, ağıt yakma, feryat figana eşlik etme makamı mı?
Böyle mi anlıyorsunuz sahiden "acıyı paylaşmayı"?
Cenaze törenlerinde, en ön safta, musalla taşına nazır yerinizi alarak, taziye evlerini-çadırlarını gezip yaslı aileleri kucaklayarak, onların ıslak yanaklarına el sürerek mi silebileceğinizi sanıyorsunuz milletin gözyaşlarını?
Ya bunca ihmalin, lakayıtlığın, basiretsizliğin, beceriksizliğin, tedbirsizliğin ve hatta gaflet düzeyine bakılırsa kastın hesabı? "Vekilleri" değilse, bunların hesabını kim soracak, bu afet, felaket ve kazalardaki can-mal kayıplarının müsebbiplerine, millet adına?
Doğal afeti engelleyemeyiz elbette ama doğal afetlerdeki kayıplarımızın "bir daha yaşanmaması"nı sağlayacak düzenlemeler içeren kanunları kim çıkaracak/çıkarttıracak?
Afet kavramıyla örtbas edilmeye çalışılan "cinayet"lerin araştırılmasını, ortaya çıkarılmasını, sorumlularının yargı önüne çıkarılmasını kim sağlayacak?
Günün sonunda depreme maruz kaldığı için borçlu çıkarılan vatandaşın hakkını kim savunacak, bunu yapsın diye vekalet verdikleri yapmayacaksa?
Değil kepenk indirmek, en çok çalışması, en çok tartışması, en çok ses çıkarması, en çok "sistemi zorlaması" zamanlar böyle zamanlar değil midir milletin meclisinin aslında?
***
Hak vermek mümkün olmasa bile iktidarı anlamak zor değil. "Allah affetsin"den başka söyleyecek sözleri olmadığı için TBMM'de olmayı gereksiz, hatta -karşı karşıya kalacağı suçlamaları düşününce- kendilerine eziyet olarak görmüş ve muhalefet denetiminden kaçmak istemiş olabilirler. Ama muhalefet neden katılır ki böyle bir "ortak karar"a?
Onlar da, "Elazığ'ın afete maruz bölge ilan edilmesi" için verdiğimiz araştırma önergesini bile kabul etmeyen Cumhur İttifakı, Van'daki ağır bilançonun üzerindeki beyaz örtüyü kaldırmaya asla yanaşmaz diye mi düşündüler acaba?
Ne olacak bu "olay yerinden bildiriyorum" sevdası
Habertürk Ankara Temsilcisi Bülent Aydemir, Van'daki çığ felaketiyle ilgili edindiği yeni bilgileri aktarırken, Van'da konuştuğu haber kaynaklarının, eski Van Milletvekili, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülşen Orhan'ın, "çığ tehlikesi" konusunda uyarılmasına rağmen, yanına iş makinalarını da alarak yola çıktığını, iş makinalarının yaydığı ses ve hareketin çığı tetiklemiş olabileceğini anlattıklarını aktardı. Aydemir, bu iddiaları aktarırken son derece dikkatli bir dil kullandı. Kimseyi hedef almadı/yapmadı. Hatta, ekran aracılığıyla, Gülşen Orhan'la, üstüne basa basa "geçmiş olsun" dileklerini de paylaştı.
El cevap…
Gülşen Orhan, sosyal medya hesabından Aydemir'i hedef alan öfke dolu bir mesaj dizisi yayınladı. Ne utanmazlığını bıraktı, ne muhtemel yalancılığını. "Bütün Türkiye"nin Aydemir'den "özür beklediğini" nereden çıkardı hiç anlamadım ama kendisini, "Bütün Türkiye'den özür dilemeye" çağırdı.
Aydemir, öğle saatlerinde yeniden ekrana çıkarıldı ve sipariş edilen mecburi özrü seslendirmek durumunda kaldı; en azından bu algıyı yarattı.
***
Öncelikle, "Bütün Türkiye"ye mensup bir vatandaş olarak beklemediğim, gerek duymadığım bu özrü kabul etmiyorum; zira, Aydemir'in yaftalanmak istendiği gibi bir iftira kastı içinde olmadığı son derece açıktı.
Kaldı ki, diyelim her şey an ve an Gülşen Hanım'ın dediği şekilde yaşandı. Değiştirir mi, siyasilerin afet bölgelerine sıcağı sıcağına ziyaretlerinin yanlışlığını?
Gülşen Orhan'ı, onlarca insanın feci şekilde can verdiği felaketin "faili" ilan etmek insafsız, "aşırı" bir yorum olabilir…
Ve fakat bu sorular gereklidir:
Sayın Orhan (kişisel değil Orhan'ın nezdinde böyle durumlarda olay yeri inceleme heveskarı bütün siyasiler aslında) , meteoroloji uzmanı mı?
Afet Yönetimi uzmanı mı?
Arama-Kurtarma uzmanı mı?
Operatör mü?
Tıp doktoru mu?
Ne faydası olabilir olay yerinde devam eden çalışmaya; ne işi var orada?
Beyanına göre, "olay yerini bizzat görmek, yanlarında olduğunu göstermek, yetkililerden bilgi almak" istemiş.
Tam da bu nedenle istememeliydi oysa; kimse işini gücünü bırakıp kendisini bilgilendirmekle zaman kaybetmesin, dikkatini dağıtmasın diye!