Marifette kemale eren, nasipten mahrum olur

İbni Haldun’un Mukaddimesi’nin ikinci cildinde yer alan “Genellikle zenginlik ve servete, başkalarına boyun eğip yalakalık edenlerin sahip olduğu hakkında” başlıklı bölümde verilen bilgiler, gerçekten ayna gibi toplumların genel karakterini yansıtıyor:
“Bil ki kötü ve yerilmiş ahlaktan uzaklaşıp, üstün bir ahlak ve kişiliğe sahip olmak, ancak kişinin kendisinde bir kemal ve yeterlilik vehmetmesiyle ve insanların kendisinin ilim ve sanatına muhtaç olduğunu hissetmesiyle gerçekleşir.
Kuşatıcı ve derin bir ilme sahip olan alim, çok iyi yazan kâtip ve son derece belagatli şiirleri olan şair olmak gibi.. Kendi sanatını çok güzel icra eden herkes, insanların kendi yaptığı işe muhtaç olduğunu vehmeder ve bununla insanlara karşı bir üstünlük sağlamış olur.
Ataları içinde bir hükümdar, meşhur bir alim veya herhangi bir hususta mükemmel olan birinin bulunduğu kimseler de aynı vehme sahip olur.
Aynı şekilde görmüş geçirmiş bilgili ve tecrübeli kimseler de kendilerinde bir mükemmellik hisseder ve insanların kendilerine muhtaç olduğu vehmine kapılır.
Bu insanların makam sahiplerine ve kendilerinden üstün durumda olanlara boyun eğmedikleri ve yalakalık yapmadıkları görülür. Diğer insanları da
-kendilerinin üstün olduğuna inandıkları için- küçük görürler.
Evet bu kimseler hükümdara bile yalakalık yapmazlar, bunu alçaklık ve zül olarak görürler. İnsanların kendileriyle olan ilişkilerinde, kendilerinde vehmettikleri üstünlüğe göre muamele etmesini beklerler.
Bu şekilde hareket etmeyenlere kin beslerler ve belki de bundan dolayı hüzün ve kedere boğulurlar.
Hak ettikleri saygı ve hürmeti gerekli kılmak için veya insanların bundan yüz çevirmesinden dolayı, daima büyük bir zorluk ve sıkıntıya katlanmak zorunda kalırlar.
Oysa bu insanlar, makam sahibi olmadıkları için kendilerini üstün görmek istemeleri insanların öfkelenmesine yol açar ve böylece insanların iyiliklerinden hiçbir pay elde edemezler.
Sonuçta, kendilerinden üstün durumda olanlara boyun eğmedikleri ve yalakalık yapmadıkları için makam sahibi olamadıkları gibi üstünlük taslamak suretiyle diğer insanları da öfkelendirdikleri için geçimleri zorlaşır, fakirlik ve zaruret içine düşerler veya biraz daha iyi durumda olurlar.
Bu yüzden insanlar arasında ‘marifette kemale eren, nasipten mahrum olur’ sözü meşhur olmuştur. Bunun anlamı, birinin marifette rızıklanmış olması, nasipleneceği payın yerine hesap edilir ve böylece dünyevi payı kesilir. ‘Bir şey için yaratılmış olana o şey kolaylaştırılır.’ Her şeyi takdir eden Allah’tır ve O’ndan başka Rab yoktur.”

***

İbni Haldun, bu noktadan sonra diyor ki, “Bu kişilikte olanlar sebebiyle, devlet makamlarının çoğuna düşük seviyeli kimseler gelirken, yüksek seviyeli kimseler de bu makamlardan iner. Bunun sebebi, devlet, üstünlük ve hakimiyette en ileri noktaya ulaştığında, yönetim sadece hükümdarlık hanedanının eline geçer ve diğerleri yönetime ortak olmaktan ümitlerini keser. Bu yüzden hanedanın dışındaki insanlar, hükümdarın hakimiyeti altında ve sanki onun köleleriymiş gibi diğer makamlara gelmek için çalışırlar.”

***

Şimdi, Türkiye’nin durumunu gözden geçirelim. Yasama, yürütme, yargı, hatta dördüncü kuvvet olan medya bile AKP hanedanının elinde değil midir.
Yasama, yürütme ve yargıyı geçtim, 32 yıldır icra ettiğim gazetecilik mesleğinde bile, meslektaşlarımızın çoğu, AKP hanedanının ücretli köleleri değil midir? Öyle ki bazı köşe yazarlarını bizzat “hükümdar” ın tayin ettiğini biliyorum. Şimdi bu yazarların, kendi hür iradeleriyle yazı yazmaları mümkün müdür?
Bize de aldığımız ücret dolayısıyla aynı yakıştırmada bulunanlar olabilir. Biz, aldığımız ücret karşılığında kimseye yalakalık yapmak zorunda değiliz. Fark buradadır.

Yazarın Diğer Yazıları