Mahkeme, psikolojik operasyon yapar mı?
“Balyoz Davası’nda gerekçeli karar açıklandı, sanık avukatlarına dağıtılmaya başlandı” diye haberler yayınlanmaya başlandı ki, avukat Celal Ülgen, “Balyoz Davası Gerekçeli Kararı’nı mahkeme kaleminden almaya gittiğimizde, kararın matbaaya gönderileceğini ve baskısı yapıldıktan sonra basılı olarak verileceğini dijital ortamda verilmeyeceğini öğrendik” diye açıklama yaptı.
Bu arada, televizyonlarda ve İnternet sitelerinde yayınlanmaya başlanan haberlerin aynı kalemden çıkmış gibi olduğu görüldü. Celal Ülgen, “Medya Mahallesi” programında bu konuya dikkat çekerek basına özet bir metin verildiğini, dolayısıyla mahkemenin psikolojik savaş yaptığını iddia etti!
Mahkeme kararının, avukatlardan önce özet bilgiler halinde basına verilmesi, kamuoyu oluşturmak amacını taşır. Yargılama süreci devam ettiğine göre, bu davranış, adil yargılamayı etkilemek demektir.
“Bir mahkeme kendi kendini etkileyebilir mi?” diye sorulabilir. Mahkeme, kendi kararına medyadan destek almak için böyle bir yola başvurmuş olabilir. Halbuki, mahkemenin böyle bir görevi yoktur. Onun görevi, kararını verdikten sonra üst mahkeme aşamasının sonucunu beklemektir.. Peki bu sürece uyulmamasının yasal bir sorumluluğu yok mudur? Türkiye’de yazık ki, bu tür davalar siyasi olduğu için hukukun gerekleri en son akla gelir.. Rüzgar, bir askeri veya sivil kadronun, mahkum edilmesi yönünde esiyorsa, hukukçuların hukuku çiğnemesine göz yumulur!
***
İlk haberlerde dikkatimi çeken konulardan biri de askeri yazışmalarla ilgili tartışma oldu. Gerekçeli kararda, sanıkların, “Bu dijital deliller sahtedir, askeri yazışma usullerine göre yazılmamıştır” iddiaları hatırlatılarak “Hukuk dışı bir yapılanma içerisinde, yazışmaların bir düzen ve intizam içerisinde olması, askeri yazışma ilkelerinin geçerli olması beklenemez” ifadesi kullanılıyor.
Bu ifadelerden hemen sonra “Teslim edilen yazılı belgeler ile asıllarının, Genelkurmay Başkanlığı tarafından askeri birimlerde asılları bulunduğu belirtilen taranmış belgelerin, dijitaller içerisinde yer alması, delillerin doğruluğu konusunda sanıkların aksi yöndeki savunmalarını bertaraf ederek, mahkemede tam bir kanaat oluşturmuştur” deniliyor.
Peki askeri birimlerde asılları bulunuyorsa, bu belgelerin askeri yazışma usullerine uygun olarak yazılmış olması gerekmez miydi?
Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı yargılamanın hiçbir aşamasında, “Balyoz planı denilen belgelerin bizde veya askeri birimlerde asılları vardır” diye bir görüş bildirmedi.. Sanıklarla birlikte ele geçirilen ve konusu suç teşkil etmeyen ama milli güvenlikle ilgili olan belgeler için kullanılan bu tür ifadelerin, bütün belgeler için geçerli olduğu kabulü, ne derece doğrudur?
***
Benim asıl merak ettiğim ise şudur: Mahkeme, Balyoz Planı denilen belgede geçen cami bombalamak gibi eylem tasarılarının, 30-31 Mayıs 1998 tarihlerinde Amerikan Ulusal Savunma Enstitüsü’nde, eski CIA Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller ile ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Dairesi görevlisi Prof. Henry Barkey tarafından bir senaryo olarak açıklandığı gerçeği üzerinde niçin hiç durmadı?
Gerekçeli kararda “Milli Mutabakat Hükümeti ismiyle, harekat sonrasında iş başına getirilmesi planlanan hükümetin dizayn edilmesi gibi icra aşamasına geçildi, ancak icra hareketleri tamamlanamadı” ifadeleri de var ki, ciddiye alınması gereken tek delil budur.
Yoksa, Balyoz Davası’na temel olan CD’lerde ve belgelerde kullanılan Office 2007 programının 2003 yılında TSK’da kullanılamayacağını mahkeme de biliyordu ama medyada “belgeler sonradan güncellendi” denilerek bu sahtekarlık örtbas edilmek istendi. Gerekçeli kararda “Çetin Doğan’ın 2003’te emekli edilmesi ile başarılamayan darbe” denildiğine göre, belgelerde 2007 ve sonrasında verilen sokak adları nasıl yer aldı?
Mahkeme kararı, kamu vicdanını tatmin etmediği gibi, “Kesin kanaate varıldığı için bilirkişi heyeti oluşturulmadı. Hiçbir bilirkişi raporu, yargıcı kesin olarak bağlayamaz” denilmesi, “Biz kararımızı önceden vermiştik” anlamına gelmektedir.