Lazım olur, bunları da unutmayalım!
Öyle uygun görmüştü ve "Ne mutlu Türk'üm diyene lâfını tutup her yere yaza yaza aslında Türkiye ilkel bir hale dönmüştür" diye buyurmuştu... Buyuran Türkiye Cumhuriyeti'nin önceki Cumhurbaşkanı'ydı...
Buna göre ilkelliğin ölçüsü bu kadar basitti!.. Türklüğü sildikçe ilkellikten kurtulacaktık!..
***
Bir davette, kendisine "Nerelisiniz?" diye soru sorulan HDP milletvekilinin "Türk'üm ama tedavi oluyorum" cevabı üzerine kahkahayla gülündü... Gülenler, devletimizi yönetiyordu...
***
"Türk ırkı diye bir şey yoktur... Türkler sentezdir" denmişti Türkiye Cumhuriyeti'nin üniversitesinde... Diyen kişi, sözde hem sosyologdu hem de devleti yöneten partinin milletvekiliydi...
Onlarca yıl Türkiye Cumhuriyeti'ne 'ırkçı devlet' olarak bakan siyasî akım, bir anda o ırkı kaybetmişti!.. 'Olmayan ırk' nasıl olmuştu da bu ülkede 'Türk ırkçısı' bir düzen kurmuştu? Dünya üzerinde 'sentez' bir topluluğun 'ırkçı' bir düzen kurduğuna dair ilk numune bizdeki olsa gerekti!.
***
"Partimiz sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk"... Bunu söyleyen de ülkeyi yöneten partinin İstanbul İl Başkanı'ydı...
Türklük, kurtulmak gereken bir özellikti!.. Ayak bağımızdı, kamburumuzdu herhalde!.. Ondan kurtuldukça, alt kimliklerimiz üst kimliğimizi dövecek, ayak bağımızdan kurtulacaktık!..
***
'Türk'üm, doğruyum' diye başlayan Andımız, 'Nazi artığı' olmakla, Hitler ve Mussolini'nin yolundan yürümekle itham edildi!.. Kaldırılmasına en çok PKK'nin sivil uzantısı odaklar sevindi... Çözüm süreci bitti ama Andımız geri gelmedi... Çünkü 'Varlığım Türk varlığına armağan olsun' diye noktayı koyuyordu!..
***
Andımız tartışmalarına "Bugüne kadar Türklüğümün hiçbir faydasını görmedim" diyerek katılan da Türkiye Cumhuriyeti'nin milletvekiliydi...
İlaveten nasıl bir fayda bekliyordu bilinmezdi ama ona göre Türklük, muhtemelen zahire borsasında karşılığı olan bir kavram olmadığı için değer ifade etmiyordu!..
***
Meclis'te "Kahrolsun Türkçülük" diye yırtınan milletvekili de vardı, "Türklük şart değil" diyen Cumhurbaşkanı da...
"Sen Türk dersen o da şöyle der" veya "Sen Türkçülük yaparsan başkası da şöyle yapar" türünden edebiyat pek makbuldü...
Türkiye'nin Kürt ve Ermeni sorunlarını halının altına süpürdüğü için sorunların patlak verdiğini iddia eden, "Türkçülerin bu olayı kullanıp dirilmemeleri için çok dikkatli olmalıyız" diye akıllar veren 'akîl adamlarımız' vardı...
***
"Tarih, bu millete şu gerçeği acı tecrübelerle öğretti: Tutunacaksanız, güçlü kalmak zorundasınız... Elbette güç, sadece 'silahlarınızın vuruculuğu' veya 'ordunuzun caydırıcılığı' demek değil...
Nazarların odaklandığı bir coğrafyada, ihanetlerden sonra ancak kurtarılabilmiş bu topraklarda, tecrübeyi kuşanmış, 'millî bağ'ın hayatiyetine inanan, Türklüğü sadece 'etnik kimlik' olarak değil, en rasyonel 'siyasî kimlik' olarak benimseyen bir yönetim anlayışından başka seçeneğimiz yok...
Türk'ün bu coğrafyada 'sendeleme' hakkı bile olamaz... Biliyoruz ki, memleket memleket küçülürken, tarihî kinlerini ustalıkla saklamış ne kadar kavim varsa hınçla vurdular Türk'e... Dünün 'efendi'si mübadil tekneleriyle Anadolu'ya yollanır, çoğu yollarda dökülürken, Türk'ün bundan sonraki hayata dair 'referans'ı yazılmıştı adeta; uyuklamak haramdı bize... Türk, iyileşip ayağa kalktığında artık zehir tadında bir tecrübesi vardı... Devletin ve soyun bekâsını bu tecrübeyle örmek mecburiyetindeydi..."
Nihal Atsız'ın tarifiyle 'öksüz Türklük' dönemi yaşanırken, bizlere de bunları dillendirmek düşüyordu...