Kürtçüler/bölücüler ekranları işgal etti
Son yıllarda Kürtçülük yapanlara ve bunlara destek verenlere ekranlarda artan bir şekilde yer verildiği görülmektedir. Bazı kanallar, birkaç yıl öncesine kadar tarafsızlık ilkesi çerçevesinde, Kürtçülük/bölücülük yapanların karşısına, sayısı yetersiz de olsa, ulusal değerleri savunan yorumcuları çıkarırken, artık onlara da ekranlarda yer vermemektedir. Bu konularda program yapan kanallar, yoğun bir Kürtçülük propagandasına girişmişlerdir.
Esasen bu ülkede medyanın, bırakın tarafsızlık ilkesiyle hareket etmeyi, onların tamamının Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığından, bütünlüğünden ve güvenliğinden yana olması ve Türk Milleti’nin kutsal değerlerini koruması gerekir. Ancak bilerek veya bilgisizlikten kaynaklanan zararlı politikalar medyaya da sirayet etmiş durumdadır. İktidara yakın görünmek için ulusal menfaatlerimiz ve değerlerimiz hiçe sayılmaktadır. Bu uygulamalar tam anlamıyla bir “beyin yıkama/algı oluşturma” operasyonudur.
İktidarın, dış baskı, siyasi rant, çeşitli heves ve ideolojik yaklaşımlarla devletin yapısını değiştirmek için giriştiği uygulamaların önde geleni, çözüm süreci olarak adlandırılan konudur. Ülke çözüm süreciyle çıkmaza doğru sürüklenmektedir. Hatadan bir an önce dönülmesi gerekirken, iktidar ve bölücü siyasetçilerin dışındakiler de anlamsız bir davranış içine girmişlerdir. Hatta yangına körükle gittikleri görülmektedir. Bunun en yakın ve canlı örneği “Dersim” polemiğidir.
***
“Dersim İsyanı” üzerinden tehlikeli bir tartışma başlatılmıştır. İktidar ve yandaşları, gerçekleri saptırarak, isyanı bastırma bahanesiyle bir katliam yapıldığını pompalamaktadır. Ülkeye ve cumhuriyete sahip çıkan, laik düşünceyi, Atatürk ve ilkelerini benimsemiş Alevi vatandaşlarımız üzerinden devleti suçlamaya, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularını karalamaya yönelik propaganda yapılmaktadır. Özür polemikleri havada uçuşmaktadır. İşin ilginç yanı, Alevi oylarının çoğunu alan o zamanın iktidarı, bugünün ana muhalefetinin de buna karşı çıkmak yerine, onun da aynı kulvarda hareket etmesidir.
Kulaktan dolma bilgilerle ve kasıtlı şekilde ortaya atılan, bölücülüğe hizmet etmekten başka bir işe yaramayan bu konunun istismarı derhal durdurulmalıdır. Bu konuyu çarpıtanları Türk Milleti ve tarih affetmeyecektir. Dersim’deki isyancı başını aklamaya çalışanların, aynı zamanda bölücü terörist başını da aklamaya çalıştığını anlamak gerekir. Bu gidişle PKK’yla mücadele edenlerin de suçlanabileceği beklenmelidir.
***
Kürtçüler/bölücüler, PKK ve bölücü terörist başının sözcülüğünü yapmakta, onların taleplerini dillendirmektedir. Bu talepleri oy kaygısıyla yerine getirmekte tereddüt eden ve cesaretli davranmayan iktidarı suçlamakta, hatta işi tehdit noktasına taşımaktadır. İktidarın çözüm süreci politikasını, biat ederek körü körüne savunan yorumcular da buna destek vermektedir.
Bölücü başı, iktidar tarafından, devletin muhatap aldığı resmi müzakereci konumuna getirilmiş ve ona, yine kendisi gibi vatan haini mahkûmlardan oluşturulan bir sekretarya ayarlanmıştır.
İktidar sözcüsü basın toplantısında, bölücü başının itibarsızlaştırılmasını açıkça tenkit etmiştir. Bu durum görmezlikten gelinmemelidir.
Bölücülerin istekleri adeta kafamıza kazınmaktadır. Anayasa ve yapı değişikliği, özerklik verilmesi, bölücü başının durumunun gittikçe iyileştirilerek özgür kılınması, bunlardan bazılarıdır.
İktidar mensubu anayasa profesörü, terörü sonlandırmak için yapılan mücadeleyle bir yere varılamadığını, maddi kayıpların, hatta şehitlerin boşuna verildiğini, bunun yerine, diğer ülkelerin yaptığı gibi müzakereyle sonuç alınması gerektiğini savunmaktadır. İktidarın bu gerekçelerle hangi tavizleri vereceği anlaşılamamaktadır. Ucundan azıcık vermekle sonuç alınabileceği kanaatini taşıdıkları düşünülmektedir.
***
Ancak Irak ve Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan yapı, ABD başta olmak üzere küresel güçlerin politikaları ve buna paralel yürütülen çözüm süreci, gidilen yolun adım adım “Büyük Kürdistan” olduğunu göstermektedir. Görmeyenlere ve görmek istemeyenlere bunu göstermek, bütün vatanseverlerin boynunun borcudur.
İktidar yetkilisi, bundan sonra devletin resmi ideolojisinin olmayacağını söylemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi ideolojisi anayasada; toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olarak belirlenmiştir. Ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Çağdaşlığı benimsemiştir. Kuruluş felsefesine göre ulus devlettir. Bunlardan vazgeçilmeyeceğini hatırlatmak şart olmuştur.