Küreselleşme misyoneri bir Milli Eğitim Bakanı!
Hüseyin Çelik, “Milli Eğitim Bakanlığı” görevini istismar ederek küreselleşme misyonerliği yapıyor. Her yıl bir veya birkaç defa liselerde, üniversitelerde küreselleşme konferansı veriyor. Arşive şöyle bir göz attım. Hep aynı konferans metnini kullanıyor!
Çelik, son konferansını İstanbul Aydın Üniversitesi’nde verdi ve “Ulusalcılık Atatürk milliyetçiliği değildir. Ulusalcılık vatanperverlikle, yurtseverlikle alakalı olan bir kavram değildir. Bu Türkiye’yi içe kapatma ideolojisidir” dedi. Çelik, toprak satışlarını savunuyor, hatta Kopenhag’daki Türklere, “Siz burada ev almıyor musunuz?” diye sorduğunu anlatıyor.
Evet, Avrupa’daki Türkler ev alıyor ama son zamanlarda özellikle Almanya’da evleriyle birlikte yakılıyorlar! Neden acaba? Seri katiller, Almanya’yı terk etsinler diye esnaflık yapan, yani dükkân sahibi olan Türkleri öldürüyor. Karakola sığınmış bir Türk genci dövülerek öldürülüyor. Köln’de bir cami projesine karşı siyasi parti kuruluyor. “Ali bana sulanma” diye afişler asılıyor!
Bu nasıl küreselleşme?
Çelik, “Paranız varsa Londra’nın yarısını satın alabilirsiniz” diyor. Para kimde var? Küresel sermayede! Bu durumda Hüseyin Çelik, küresel sermayenin sözcülüğünü yapmış olmuyor mu?
* * *
Çelik, “Ya ulusalcı, fukara, içe kapalı bir ülke olacağız ya da ulusal zenginlik ve açılımın tarafında olacağız. Bundan başka Türkiye’nin yolu yok” diyor.
Oysa, Türkiye Cumhuriyeti devletini Türk Milliyetçileri kurmuştur. Dönemin küreselcileri ise mandacıydı.
Bugün milliyetçilerin, ulusalcıların içe kapalı bir devlet modelini savunduğunu söylemek yalandır, iftiradır.
Çelik, IMF ve Dünya Bankası’nı savunuyor. Oysa bu kuruluşların, küresel sermayenin ülkeleri borçlandırıp ele geçirme mekanizmasına dönüştüğünü artık Amerikalı yazarlar anlatıyor.
Hüseyin Çelik, küreselleşme ideolojisinin gönüllü misyoneri olarak, sürecin olumsuz yönlerine hiç değinmiyor.
* * *
Şimdi Genelkurmay Başkanı olan Yaşar Büyükanıt ise 2003’te düzenlediği uluslararası sempozyumda küreselleşme politikalarının ne anlama geldiğini açıklamıştı:
“Gelişmiş ülkelere göre uluslararası sermayenin serbest dolaşımının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Devlet organizasyonları ve bürokrasi, sermayenin serbest dolaşımının en önemli engelidir ve ortadan kaldırılmalıdır. Uluslararası sermayenin muhatabı, devlet kurumları değil, yerel yönetimler ve özel kuruluşlar olmalıdır. Ulusal devlet anlayışı ve uygulamaları, sermayenin serbest dolaşımına engel olan önemli unsurlardır ve bertaraf edilerek daha liberal yaklaşımlar ve uygulamalar esas alınmalıdır.
Ve bazı gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerde etnik farklılıkları istismar etme, sosyal gruplar arasındaki çatlakları büyütme ve sosyal istikrarı bozma istikametindeki sistematik politikaları küreselleşme adı altında istismar etmeye çalışabilmektedir.”
Hüseyin Çelik ise konuya tam da gelişmiş ülkeler, yani ABD ve Batı Avrupa gözüyle, küreselleşme misyoneri olarak bakıyor. Türkiye’den bakmıyor!
Ayrıca “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmak” kavramını kullanan da bir AKP yöneticisiydi!
Bugün kapatma davasını “yargı darbesi” olarak niteleyen AKP, ABD ve AB sözcüleridir. İşte Ankara’nın şerrinden kastettikleri buydu. Şimdi o şerre karşı Brüksel ve Washington’dan şefaat arıyorlar!
* * *
Mesele, artık ulusal güvenlik ile ilgilidir. Ulusal güvenliğin dayandığı temel, ulusal ekonomi ise ve siyasi iktidarlar bu temeli ortadan kaldırıp yerine küresel şirketleri ikame ediyorsa, millete değil küresel şirketlerin hissedarlarına hizmet ediyorlar demektir.