Kükremiş bir sel geliyor!
Ötedenberi Türkiye’ye yönelik tehdidin, öncelikle Ankara’dan geldiğini düşünürüm... 23 Temmuz 1993 tarihinde “İhanet Ankara’dadır” başlığı altında, “Gaflet, dalalet ve ihanet Ankara’da başlamaktadır. Türk devletini bilinçli olarak zayıflatmaktadırlar. Ey millet, şimdi Ankara’dakileri hizaya getirmezsen, kısa zamanda seni hizaya getirecekler” diyordum.
Turgut Özal’ın yapamadıklarını Tayyip Erdoğan yaptı. Önce polisi ve istihbaratı, ardından yargıyı, son olarak da Ergenekon ve Balyoz davaları ile TSK’yı, dolayısıyla bütün Türkiye’yi kurumsal olarak hizaya getirdi.
8 Ocak 2007’de “Türkiye’nin ulus devlet yapısına en büyük tehdit devletin kendi kurumlarını yöneten kişilerden gelmektedir. Federasyon tartışması ve ’Türk dediğin nedir ki?’ lafları ile ulus devlet yapısını sarsmaya başlayan Turgut Özal, bu ülkenin Cumhurbaşkanı idi. Ulus devletin temeli olan Türk kimliğini değiştirmeye çalışan Tayyip Erdoğan, halen Başbakandır ve Cumhurbaşkanı olmaya hazırlanmaktadır” diyordum.
2009 yılı başında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Irak ile PKK hakkında yapılan görüşmeleri kastederek “Öyle anlaşılıyor ki anayasa ile anayasamızın değiştirilemez temel nitelikleri ve onun ana maddeleri konusunda bir esneme yaratma arayışı ortaya çıkacaktır. Bu görüşmeler korkarım PKK’yı tasfiye etmeye değil, ateşkes karşılığı PKK ile siyasal pazarlık yapma ve onların siyasi projeleri doğrultusunda somut adımlar atma amacına dönüktür” sözlerinin ardından “Bu olumsuz gelişme karşısında da artık umut hiçbir yerde değildir, milletin kendi elindedir. Halkın kendi siyasi tercihindedir” demişti.
***
Neden bunları hatırlatma ihtiyacı hissettim?
Bu gerçekler, zamanında tüm toplum tarafından görülebilseydi bugün bütün tehditler savuşturulmuş olacaktı da ondan... Fakat, o dönemlerde, bu türdeki öngörülere çoğunluk, hatta milliyetçilerin bir kısmı bile “komplo teorisi” diye bakıyordu!
Yaşananlar zaten büyük bir komplonun parçasıydı ama çoğunluk gaflet uykusundaydı!
Şimdi TBMM eski başkanı ve Milli Merkez Yürütme Kurulu Başkanı Hüsamettin Cindoruk, “1952’den beri siyasetin içindeyim. İlk defa bir ülkeyi yönetenlerden gelen tehlikeyi bugün yaşıyoruz” uyarısında bulunuyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de “Başbakan Türk siyasetindeki gelmiş geçmiş en tehlikeli kişidir. Hükümet, bugünkü vahim meselelerin bir numaralı faili haline dönmüştür. 11 yıllık AKP iktidarı Türkiye’ye gasp etmiş, Türkiye’yi adeta teslim almış, kalbinden hançerlemiştir” demek noktasına geldi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğluise “AKP, Cumhuriyetimizi ve demokrasimizi bir dikta rejimine dönüştürmek, millet kavramını yok etmek, laiklik esasını yozlaştırmak hedefleri doğrultusunda daha cüretkâr adımlar atma hevesine kapılabilir” diyor.
***
Daha cüretkâr heves ne olabilir?
PKK’nın özerklik taleplerini yerine getirmek kesmez AKP’yi? Çünkü Tayyip Erdoğan, “Türk Milleti” diye siyasi bir olguyu kabul etmiyor; bunun yerine şimdilik “İbrahim milleti” diye dinî bir tabir kullanıyor.
Oysa dinî açıdan bütün Müslümanlar İbrahim milletidir ama şemsiyesi altında Arap, Fars ve Türk vardır değil mi?
Bereket versin ki bütün kurumlar hizaya girdiği andan itibaren milletin direnişi başlamıştır. Çünkü bu millet, İslam’dan önce “Tanrı’nın kılıcı” İslam’dan sonra “Allah’ın ordusu” olan büyük Türk Milleti’dir! Direniş büyüyecek ve “kükremiş bir sel” halini alacak, bütün bentleri aşacak, önüne çıkanları, sele kapılmış kütükler gibi sürükleyecektir. Bu bir tehdit değil sosyolojik bir tespittir.