Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Abdullah OSKAY
Abdullah OSKAY
Ticaretin Politikası

Krizin Yeni ve Derinleşen Adresi: Lübnan

Lübnan, tarih boyunca hep çok kültürlü idi. Akdeniz’de ilk ticari imparatorluğu Fenikeliler kurmuştu. Sonrasında Roma, Arap ve Osmanlı egemenliğine girdi. Ticaretin getirdiği çok kültürlü ortamda Ortodokslar, Katolikler, Sünniler, Şiiler, Nusayriler yan yana oldu.

Lübnan’ın bu çok kültürlü yapısı Osmanlı’nın gerilemesiyle adım adım sorun olmaya başladı. Bölgedeki Hristiyan nüfusu koruma bahanesiyle Fransızlar ve Ruslar çekişti. Ülkedeki karışıklıkların üstesinden gelmek için Osmanlı İdaresi, 1861 ve 1864 yıllarında Cebel-i Lübnan Nizamnamesini yayınladı. Bölgedeki dini ayrımlara dayalı sistem, bugünkü krizin nüvelerini ekecek şekilde Lübnan’ı ulus devlet mantığından uzak bir şekilde modern dünyaya taşıdı. Cebel-i Lübnan Nizamnamesinde görülen Cumhurbaşkanının Marunî Hristiyan, Başbakanın Sünni Müslüman ve Meclis Başkanı’nın Şii Müslüman olması gibi düzenlemeler bu modelin bir sonucu olarak bugüne kadar geldi.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında bölge Fransız Mandası altına girdi. Fransızlar bölgeye kısa süre hükmetse de, geleneksel olarak Doğu Akdeniz’de etkileri yüksek bir yapı kurdular. Bölgedeki Maruni Katoliklerin hamiliğini üstlendiler. Şiilerin hamiliğini ise Hizbullah aracılığıyla İran üstlendi. Bu durum ülkeyi sürekli bir kriz dehlizine soktu. Özellikle Hizbullah'ın güvenlikçi politikaları ve ülkedeki siyasi boşluk, bu grubun otoritesini artırırken çatışmaları derinleştirdi.

Bölgede zaman içinde demografi önemli oranda değişti. Her siyasi sistemde kriz yaratacak bir unsur olan az temsil nedeniyle nüfusu giderek daha çok artan Müslümanlar sistemden rahatsızlık duydular. Daha fazla temsil istediklerinde ise Lübnan 1975-1990 yılları arasında uzun bir iç savaşa düştü. Sonrasında ise bir daha eski “Doğu’nun Paris’i” unvanına erişemedi.

Lübnan’da Son Dönemde Yaşanan Ne?

Lübnan'da son dönemde yaşanan kriz bir sürecin sonucu. Kriz, çeşitli iç ve dış faktörlerin birleşiminden kaynaklanıyor. Lübnan uzun süredir ciddi bir ekonomik krizle mücadele ediyor. Ülkenin para birimi Lübnan lirası, son birkaç yılda büyük oranda değer kaybetti ve doların değeri 10 katına çıktı. Bu durum vatandaşların alım gücünü ciddi şekilde azalttı. Ekonomik kriz, temel ihtiyaç maddelerine erişimi zorlaştırdı ve benzin, ilaç gibi temel ürünlerde ciddi kıtlıklar yaşanıyor.

Dünya Bankası'nın Haziran 2024 tarihli Dünya Ekonomik Görünüm Raporu, Lübnan ekonomisi için oldukça karamsar bir tablo çiziyor. Lübnan ekonomisi, iç savaş ve ekonomik krizler nedeniyle ciddi bir daralma yaşıyor. Rapor, 2024 yılı için Lübnan ekonomisinde büyümenin zayıf kalacağını ve ekonominin toparlanmasının uzun süreceğini öngörüyor.

Lübnan, özellikle yüksek enflasyon ve işsizlik oranlarıyla mücadele ediyor. 2022 yılı itibarıyla tüketici fiyatlarındaki yıllık enflasyon oranı %171,2 olarak kaydedildi. İşsizlik oranı ise 2023 yılında %11,7 olarak tahmin ediliyor. Bu durum, Lübnan halkının alım gücünü ciddi şekilde düşürüyor.

İran'ın Lübnan'a sağladığı yakıt yardımı, ülkedeki yakıt kıtlığını hafifletmeye yardımcı oluyor. İran'dan gelen yakıt yardımları, ABD yaptırımlarını ihlal etse de, bu durum ülkedeki insani kriz koşulları nedeniyle göz ardı ediliyor. İran'ın Hizbullah'a sağladığı destek, Lübnan'daki siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı hem yumuşatıyor hem de derinleştiriyor.

İsrail, Lübnan’a Saldıracak mı?

İsrail, Lübnan’daki kriz konusunda oldukça stratejik ve sert bir yaklaşım sergiliyor. Savaş kabinesi dağılsa da, Netanyahu’nun yine de Lübnan’a gireceği haberleri gündemden düşmüyor. Lübnanlılar akın akın havalimanlarına gelerek ülkeden çıkmaya çalışıyor. İsrail'in ana hedefi, Lübnan'da İran destekli Hizbullah'ın gücünü zayıflatmak ve bu grubun sınır bölgelerindeki faaliyetlerini kısıtlamak. İsrail, Hizbullah'ın varlığını kendi ulusal güvenliği için büyük bir tehdit olarak görüyor ve sınır ötesi bir operasyon tasarlamayı planlıyor. 2023 yılında Gazze Savaşı'nın başlamasından bu yana yoğunlaşan çatışmaların derinleşmesi an meselesi. Bu çatışmalar, Lübnan'ın zaten kırılgan olan ekonomisini daha da kötüleştirmekte ve bölgedeki güvenliği tehdit etmektedir​.

İsrail'in sert askeri tutumu, uluslararası arenada çeşitli tepkilere yol açsa da, İsrail bildiğini okuyacak gibi. ABD ve Fransa gibi ülkeler, İsrail ve Hizbullah arasındaki çatışmaları durdurmak ve kalıcı bir ateşkes sağlamak için diplomatik girişimlerde bulunsa da, bu durumun Hizbullah'ın ateşkes için ön şartı olan İsrail'in Gazze'deki operasyonlarını durdurması nedeniyle tıkandığı görülüyor.

Türkiye Ne Yapmalı?

Türkiye, kendi krizi ile boğuşmaktan Ortadoğu gelişmeleri için çözüm üretemiyor. İçeride İsrail karşıtı hamasi nutuklar ve kamuoyunda artan İsrail karşıtı tutum, Türkiye’nin bölgedeki çatışmada elini zayıflatıyor. Lübnan konusunda Türkiye, etkili bir insani yardım diplomasisiyle hızlı bir şekilde bölgeye müdahil olmalı, bir yandan İran’ın nüfuzunu dengeleyecek çalışmalara imza atmalı bir yandan da İran ile İsrail arasında tarafsız bir arabulucu rolü oynamalı. İsrail’i sağlıklı bir diyalog zeminine çekmek ancak Türkiye’nin sakin kalan kamuoyu ve diplomasisiyle mümkün olabilecek.

Yazarın Diğer Yazıları