Koş Kılıçdaroğlu koş!..
Referandum öncesi, AKP’nin karşısındaki tek tabanca görünen CHP ve onun genel başkanını eleştirmek doğru mu?
Değil...
Ama, sabrın da bir sınırı var.
Eleştirilmek istemeyenler de (CHP ve başkanı) davranışlarına dikkat etmeli, değil mi?
Bir değil, iki değil.
Dedim ya, sabrın da, mantığın da bir sınırı var.
Bu, Kılıçdaroğlu’nun kaçıncı hatası.
Polyannacılığın sonu
Daha önce,Deniz Baykal’ın genel başkanlığı döneminde de aynı kıskaç içindeydi Atatürkçü aydınlar ve milyonlarca vatandaşımız.
22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri öncesi, “Aman AKP’nin ekmeğine yağ sürülür” düşüncesiyle CHP’ye karşı eleştirilerimizi saklıyor, yutkunuyor ve dertlerimizi içimize atıyorduk.
Bu, patlayan bir volkanın kızgın alevlerini dışarı akıtması yerine, tersine çevirip içine çekmesi gibiydi. (Doğada, fen bilimlerinde rastlanmayan bu olayı, bizler, sosyal bilimlere konu olacak biçimde siyasette yaşıyorduk.)
Gelelim CHP’nin “toy” Genel Başkanına..
Kendisini seçtiren ve kuşatan (Önder Sav başkanlığındaki) bir çevreye karşı korunmasız biçimde, âdeta Polyanna gibi ortada dolaşıyor.
Tabii ki, referandum öncesi kimi zaman günde 3 miting yapmasını kutluyorum. Diğerleri yatarken, bu cehennem sıcaklarında ve Ramazan’da bu çabası yüksek takdir gerektiriyor.
Üstelik, AKP’ye karşı samimi bir muhalefet arayışı varken insanın -başlangıçta çok tereddütlü de olsa- kendisini ortaya atıp, hedef tahtasına oturtması küçümsenecek bir durum değil.
İstenilen bu değil
Ama bizim aradığımız muhalefet bu mu?
Hayır!..
En son gafından yola çıkarak bunları yazıyorum.
Memleketi Tunceli’deki mitingde, terörist PKK’ya genel aftan söz ediyor.
Üstelik bu genel af, referandumda hayır derlerse gelecekmiş!..
Susuyorum, susuyorum, işte bu kadar kendimi tutuyorum.
Deniz Baykal döneminde sus, Kılıçdaroğlu döneminde sus..
Sus, sus, sus..
Nereye kadar ve niçin susacağız?
AKP iktidardan düşene kadar!
Peki, AKP sandıkta devrildikten sonra CHP başa gelirse, bu zihniyetteki bir iktidarı mı istiyoruz bizler?
Hayır..
AKP kapısındaki muhalefetin dağınıklığı
Şimdi sizlere, AKP karşısındaki muhalefetin hal-i pür melalini birkaç cümle ile özetleyeyim.
Kılıçdaroğlu, ne yazık ki, gönlümüzdeki düşünce ve politika lideri olamadı. (Neredeyse Baykal’ı bile aratır duruma geliyor.)
DSP ise, CHP’den kaçacakların sığınağı olmaktan çok uzak.
Oranın genel başkanı Masum Türker, ne etkili, ne karizmatik, ne halkın büyük çoğunluğunun aklında? Ve, ne de toplumdaki değerli insanları toplayarak bu yönde bir umut ışığı verebiliyor.
DP kendi derdine düşmüş, büyük bir savaştan sonra toparlanmaya çalışan bir ordu gibi dağınık. ANAP ve DYP’nin “fiziki” birleşmesi, “fikri” bir birleşme sağlayamadı. Ve, ne yazık ki o da “merkezde” büyük bir yer tutabilecekken burayı AKP’ye kaptırıyor.
MHP’yi ise başka bir zaman tartışırız.
Siyaseti “meslek” haline getirmiş politikacıların vatanı, milleti düşünmeklerine, kendi koltukları için politika çarkını döndürdüklerine çok yakından tanık olmuş bir kişiyim ben.
***
Peki bu duruma rağmen, 12 Eylül referandumunda ne olacak?
AKP’ye karşı ben kesinlikle “hayır” oyu vereceğim.
Referandumdan sonra ise, burada bıraktığımız yerden yazmaya ve tartışmaya devam ederiz.
Belki bize bile gerek kalmadan taşlar yerine oturur.
Her şeye rağmen, Kılıçdaroğlu koşmaya devam etmelidir.
Koş Kılıçdaroğlu, koş.
Ama yalpalamadan koş.
DEĞİRMEN
Son kitabıyla gündem yaratan Hanefi Avcı, polisin Hilmi Özkök'ü mü acaba?