Korkunun adı: AKP
Yıllar önce daha televizyon tek kanal ve siyah beyaz iken bir film seyrettim. Film Sovyetler Birliği’nde geçiyor. Küçük bir kızın gözünden ülkesinde yaşananlar anlatıyor.
Küçük Yulia o gün için ülkesinde yaşanan korkuyu, yönetimin insanların üzerindeki baskısını anlatıyor.
Yoldaş Stalin’in korkusu öyle sinmiş ki, artık insanlar Stalin’in yataktaki konuşmalarını bile duyduklarına inanmaya başlamışlar. İki kişi bir araya bile gelip konuşmaktan korkuyor.
Bu film bana çok komik gelmişti.
Ancak bu filmi izlememin arkasından 30 yıl geçti.
Bugün Türkiye’de AKP iktidarda.
İlk 4 yıl Türkiye’yi şöyle böyle yöneten iktidar, seçim yılı Türkiye’de tıpkı bir dönem Sovyet rejiminin yaptığı gibi bir politika uyguladı.
Bu politikanın adı: KORKU!
Bu korkuda hapis, mahkeme, polis, sürgün vs.. yoktu. Sadece ekonomi vardı.
“Bize oy vermezseniz ekonomi kötüye gider, döviz yükselir, kredi ile aldığınız evler elinizden gider, borçlarınızdan dolayı bankalar haciz yapar!”
Bu korku Türkiye’de çok etkili oldu ve sandıktan bir kez daha AKP çıktı.
AKP yüzde 47’nin verdiği keyfilikle bugün korku politikasını daha da katılaştırdı.
Keyfi uygulamaları ve “çoğunluk bizde kanun çıkartırız felsefesi” ile astığı astık kestiği kestik bir dönemini başlattı.
Anayasa’nın Alibaba ve Kırk Haramiler tarzı bir kitap olduğunu sanan iktidar bununla da oynamaya başlayınca duvara çarptı.
Canı yanan iktidar korkunun dozunu iyice artırdı.
Gözaltılar, tutuklanmalar ve daha bir çok şey.
Bakırköy’den taksi ile Merter’e gidiyorum.
Taksici, çalan telefonuna yanıt verdi. Bir süre, “evet, hayır” ile konuşarak, yüz yüze konuşalım dedi.
Sonra bana izah etmeye başladı.
“Abi neyime lazım telefon dinleniyormuş başım belaya girmesin.”
Taksiciye göre, hükümet son olaylardan dolayı bütün telefonları dinliyormuş.
Bir borsacı arkadaşım da aynı korkuyu yaşayanlardan.
O da telefonlarının dinlendiğinden şüpheleniyor.
O korkuyu öyle bir boyutta yaşıyor ki ona göre, hükümet telefonları konuşmasan bile dinliyor. Tıpkı bir alıcı gibi. Bu nedenle özel konuşmalarını yaparken telefonun pilini çıkartıyor.
Meğerse korkudan telefonu pilinden çıkartanlar sadece benim borsacı arkadaşım değilmiş. Türkiye’de binlerce kişi özel konuşmalarının dinlenmemesi için telefonlarının pilini çıkartıyorlar.
Bugüne kadar hep AKP’nin ekonomiyi mahvettiğini söyleyen bir ekonomist arkadaşımı telefonla aradım ve Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmemesi konusunu konuştum.
Arkadaşım o kadar garip konuştu ki, şaşırdım.
Sanki 40 yıllık Tayyip dostu gibi konuştu.
Sonra karşı karşıya geldiğimizde şu cümlesine şaştım kaldım:
“Kusura bakma öyle konuştuğuma. Sen Yeniçağ Gazetesi’nde çalışıyorsun, malum Yeniçağ Gazetesi’de milliyetçi. Hep vatan-millet-bayrak diyor. Bunları söyleyenlerin göz altına alındıklarını duydum ondan korkup öyle konuştum.”
İşte o an 30 yıl önce izlediğim o siyah beyaz filmi hatırladım.
Küçük Yulia’nın gözü ile anlatılan Sovyet rejimini.
Bugün Anayasa Mahkemesi’nde AKP’nin kapatılma davası görüşülüyor. AKP ekonominin raydan çıkacağını söylüyor. İşbirlikçisi AB Komiseri Olli Rehn, “dava açılırsa Türkiye AB’ye giremez” diyor.
Büyük bir ihtimalle Amerika’dan da AKP’ye destek açıklaması gelecek.
Yani Türkiye bu davanın açılması ile AKP tarafından yeni bir korku tüneline sokulmuş olacak.