Kontrollü kaos ortamı yaratılıyor
Türkiye’yi nasıl bir dönemin beklediğini, YARSAV eski Başkanı, CHP milletvekili Emine Ülker Tarhan, uzun süreden beri net bir şekilde açıklıyor:
Tarhan, daha Anayasa referandumundan önce, “Bizim gibi AB’ye üyelik sürecinde olan Sırbistan’dan, Avrupa Birliği yeni bir anayasa yapılmasını istedi.2006’da Anayasa değişti. 2008’de ise bir yargı tasfiyesi sürecine girildi. Anayasanın ve oradaki Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı değiştirildi ve ardından Sırbistan’daki tüm yargıçların görevleri askıya alındı. Bütün yargıçların dosyası incelendi ve yaklaşık 780 yargıç gizli servis raporlarıyla tasfiye edildi. Ayrıca bu tasfiye süreci yargı denetiminin dışında bırakıldı. Sırbistan’da da sürekli yargı, halk ile karşı karşıya getirilmeye çalışıldı. Biz de gelecekte böyle bir durum ile karşı karşıya kalabileceğimiz endişesini taşıyoruz”
demişti.
***
Tarhan’ın öngörüsü 12 Haziran seçimlerinden sonra gerçekleşti ve bir gecede örgütlü ne kadar hakim ve savcı varsa, hepsinin görev yerleri hukuka aykırı olarak değiştirildi. Kararnameyi yargıyı ele geçirme operasyonu olarak nitelendiren YARSAV Genel Sekreteri Leyla Köksal Tarhan ise “Yargı da tıpkı Sırbistan’da olduğu gibi siyasi iktidarın ofisi gibi çalışan ve kendi yargısını yaratma amaç ve kararlılığında olan HSYK muhalif olduğunu düşündüğü yargıç ve savcıları tasfiye operasyonunu en ağır ve yıkıcı şekilde tamamlamıştır” dedi.
***
YSK da bir yüksek mahkeme olarak ortama katkıda bulundu ve adaylığını onayladığı Hatip Dicle’nin milletvekilliğini seçimden sonra iptal etti. Derken, milletvekili seçilen Ergenekon ve balyoz sanıklarından Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın tahliye talepleri reddedildi! Anlaşılıyor ki tutuklu KCK sanıkları da tahliye edilmeyecek..
BDP, bu durum karşısında Meclis’e girmeme kararı aldı ve bu arada Tunceli’de iki polis şehit edildi.
Hani her sorun demokrasi içinde
çözülecekti? Bu kararlar, kaos ortamına yol açmaz mı?
***
Zaten, Suriye sınırındaki olaylar da gösteriyor ki Orta Doğu’da büyük oyun Türkiye üzerinden oynanıyor. Olaylar önü alınamaz bir noktaya gelirse, BM’nin Türkiye’ye müdahil olması da söz konusu olmaz mı? Yoksa istenen bu mudur?
Türkiye’nin güvenliği, saldıran tarafın, yani ABD’nin insafına terk edilmiş vaziyettedir.
Türkiye her alanda karar vermeye zorlanıyor. Bu da olayların hızlanacağını hatta büyük olaylar patlayacağını gösteriyor.
***
Türkiye ekonomik olarak işgal edilmiş bir durumda ve sıcak para ile ayakta dururken, Dayatmalar, tıpkı İstiklal Savaşı sırasındaki gibi. Türkiye’de Ermenistan ve Kürdistan diye iki devlet kurulmasını da öngören ve Sevr’de Osmanlı’ya kabul ettirilen Wilson prensiplerini, şimdiki ABD ve AB yönetimi ele almış, gereğini yapıyor. O zaman kuramadıkları Kürdistan’ın temelini, Öcalan, Barzani ve Talabani adlı üç terörist ve Türkiye’deki işbirlikçileri ile birlikte attılar.
Kürdistan’ın kurulmasını esas olarak İsrail istiyor. GAP bölgesinin de yeni devlete dahil edilmesi planlanıyor. Asıl hedef, “Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail” dir.