Kontrol edilen siyasi partiler!
Şeyh Sait tartışması neden çıkarıldı? Sebebini açıklamak için 2011 yılında bana gönderilen bir mektubu hatırlatmak istiyorum...
Cemil Çiçek, TBMM Başkanı iken akademisyenlerle anayasa toplantısı yapmış ve tutanakları yayınlatmıştı. Toplantıya katılan Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu, basında çarpıtılan konuşmasının tam metnini bana göndermişti.
Caniklioğlu, mektubunda şöyle demişti:
“Sayın Arslan Bulut,
Yeni anayasa çalışmaları ile ilgili yazılarınız, güdülen niyetler ve sürecin nasıl şekillenip nasıl sonuçlanacağı konusunda her şeyi gördüğünüzü ve anladığınızı ortaya koyuyor ve maalesef izleyebildiğim kadarıyla bu olumsuz gelişmeleri bu kadar açık bir şekilde görüp yazan da sadece sizsiniz. 19 Eylül’de Meclis’te idim ve görüş bildiren anayasa hukukçuları arasındaydım. İnternet sitelerine düşen bilgilere göre yeni anayasa yapımı konusunda tam bir görüş birliği oluşmuş ve ben de TBMM’nin kurucu iktidar olması gerektiğini söylemişim! Şimdi size TBMM’nden gönderilen konuşma kaydımın tam metnini gönderiyorum. Metindeki ifadelerimin bu şekilde yorumlanıp yorumlanamayacağını siz takdir edin. Lütfen yazmaya devam edin. CHP ve MHP’nin tıpkı AKP gibi kontrol edilen partiler olduğu gün gibi ortada. Bunu göremiyor olmak ya basiretin bağlanması ile ya akıl tutulması ile ya ihanet oyununda peşrev çekmenin moda olması ile açıklanabilir. En hafifi hangisi bilemiyorum. Ülkemiz Allah’a emanet. Kolay gelsin. Selam ve saygılarımla...”
***
Tutanaklara göre Caniklioğlu şöyle konuşmuştu:
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurucu meclis olarak bir anayasa yapamayacağını söylemiştim. Konuşmalarda değinildi genellikle ve yine aynı görüşteyim. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugünkü Meclis, bir anayasa yapamaz. Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetine karşı bir kasıt güttüğüm için söylemiyorum. Meclisimizin görevleri vardır. Hukukçuyuz ve hukuk içinde düşünmek zorundayız.
Bir avukata benim adıma bir gayrimenkul alması için vekâletname verdiğimde o avukat o gayrimenkule kendi adına tapu çıkartamaz.
Genel vekâletname vermiyor halk; Meclise veya herhangi bir demokratik temsilî kuruma, Anayasa içinde görev ve yetkilerini kullanmak için bir vekâlet veriyor.
Buradaki konuşmalardan bir şey anladım, asli kuruculuğun teorik kurgusunu çöpe attık ama millî egemenliğin teorik kurgusunu da hiç olmadığı kadar abarttık ve Parlamentonun halkın iradesine dayanarak her şeyi yapabildiği gibi bir görüş ortaya çıktı. (...)
Ben ayrıca hiçbir yerde, tarihin hiçbir döneminde halkın toplanıp kendi anayasasını yaptığını, altına da imza koyduğunu hatırlamıyorum, böyle bir şey görmedim, kaynaklarda da rastlamadım. Bir şekilde asli kurucu iktidar yetkisini ele geçiren bir egemen güç hukuka tabi olarak veya olmayarak anayasayı yapar ve ondan sonra da bu anayasanın meşruiyet zemininde bir gösterge olması kabilinden halkın onayına başvurur, halk onaylar veya onaylamaz. Bu iş hep böyle yapılıyor, her yerde böyle yapılıyor. Dolayısıyla bu Meclisin kurucu meclis olarak anayasa yapacağını söylemek, sadece, eğer acelemiz varsa, eğer acilen bir anayasa yapmak istiyorsak, eğer Türkiye’nin sorunlarını bu yeni anayasaya havale ederek çözmek istiyorsak, eğer bu konuda bu anayasa elbisesini giymemiz için acilen birtakım dayatmalar yapılıyorsa ancak bu şekilde izah edilebilir.
Niçin yeni bir kurucu meclisin kurulması, bu kurucu meclisin yeni anayasayı hangi koşullarda hangi süreçler içinde yapacağı konusunda açık ve ayrıntılı bir kanunun yapılması ve mümkün olan en kısa sürede bu kurucu meclisin anayasayı yapması tezi asla kabul edilmiyor da acilen bu Meclisin anayasa yapması isteniyor? Ben bunu soruyorum, bir yerlere verilmiş bir söz mü var?
Bunlar önemli konulardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu anayasayı yapamayacağını, eğer yapar ise meşruiyet sorununun gündemden hiç eksilmeyeceğini iddia ediyorum, yanılmayı candan istiyorum ama bu iddiam hep geçerli olacak.”
***
Kısacası, “Yeni Anayasa” diye tutturanların, Türk Milleti’nin kurucu iradesine, yani egemenlik hakkına göz diktiğini, Vahdettin ve Şeyh Sait üzerinden bu amaçla yaygara başlatıldığını, yine TSK bünyesine Atatürk resmi takmayan teğmenler yerleştirilmesinin de aynı hedefe dönük olduğunu görmek ve ona göre tavır koymak gerekiyor...
Bu arada Caniklioğlu’nun siyasi partilerle ilgili 2011’da yaptığı değerlendirmeyi hala anlayamayanlar var... Özellikle “kurucu parti”, bu tartışmaları kökünden kesmeliydi... Bunun yerine Şeyh Sait’in torunlarının veya Saidi Nursi’nin bugünkü takipçilerinin incinmemesi için özen gösteriyorlar ve bunda da ısrar ediyorlar! Bu da Caniklioğlu’nun doğru tespit yaptığını gösteriyor...