Komutanlar güvenli bölge için mi tasfiye edildi?
Bu defa ABD'nin "Suriye Demokratik Güçleri" adını verdiği ve "kara kuvvetlerimiz" diye övdüğü PYD/YPG güçlerinin komutanı Mazlum (Abdi) Kobani ile Al Monitor adına Amberin Zaman konuştu.
Kobani, "Suriye'nin Kürt kontrolündeki kuzeydoğu bölgesini Türkiye'den ayıran sınırın tamamını içermeyen herhangi bir planı kabul etmeyeceğini" söyledi. Kobani, "Türkiye'nin müzakere edilen bölge üzerindeki hava sahasının açılması isteği reddedildi." dedi ve görüşmelerin devam ettiğini henüz kesin bir anlaşmaya varılmadığını belirtti.
Bir SDG yetkilisi de "Anlaşmanın bütün sınırı kapsaması gerekmesinin sebebi, aksi takdirde Türkiye'nin dışarda kalan bölgelere karşı tek taraflı eylem tehdidinin devam etmesidir" dedi.
Başka bir SDG yetkilisi ise "ABD şu anda SDG adına Ankara ile konuşuyor, bizim taleplerimizi dile getiriyor ve bu gerçekten şaşırtıcı. Ankara kuzeydoğu Suriye'de uzun vadede bir YPG varlığını kabul etmeye kararlı görünüyor" diye konuştu.
Amberin Zaman'ın verdiği bilgilere göre aynı yetkili, "Türk ordusunda, Doğu Akdeniz'de, Suriye'de ve Kıbrıs'taki duruma müdahale edilmesini öneren komutanlar, son Yüksek Askeri Şura'da erken emekliliğe zorlandı." dedi. Yetkili, ordudaki tasfiye konusundaki bilgileri Türk basınından aldığını da söyledi.
***
Biz başından beri söylediğimiz gibi "güvenli bölge" uygulamasının Irak'ın kuzeyinde 1991 yılında kurulan güvenli bölge gibi yeni bir devletçik kurulması için zemin hazırlamak anlamına geldiğini yazdık çizdik. 1991'de Türkiye'ye Amerikan baskısı ile davet edilen "Çekiç Güç", bugünkü Barzani devletçiğinin ebeliğini yaptı. Şimdi Suriye'nin kuzeydoğusu için ABD ile kurulan "Müşterek Harekât Merkezi" de böyle bir doğumun ebeliğini yapmaktan başka bir işe yaramaz.
Turgut Özal döneminde, Amerika'nın Türkiye'den talepleri, kamuoyuna Türkiye'nin Amerika'dan talepleri olarak sunulmaktaydı.
Turgut Özal, Çekiç Güç'ü Türkiye'ye davet etmişti ve durum, Türk kamuoyuna "Türkiye'nin talebi" gibi sunulmuştu. Oysa Çekiç Güç'ü Türkiye'ye yerleştirmek isteyen ABD idi...
1 Mart 2003 tezkeresi sırasında da aynı durum söz konusuydu. Amerika'nın Türkiye'den talepleri, Türk kamuoyuna yine Türkiye'nin Amerika'dan talebi olarak sunulmuştu ama o zaman ordu, Türkiye'nin işgali demek olan tezkereyi kabul etmemişti. Kabul etmeyenler, sonradan Ergenekon, Balyoz ve Casusluk davaları ile tasfiye edildi.
Şimdi de aynı durum söz konusu… "Güvenli bölge" önerisi için Tayyip Erdoğan "Benim önerim" diyordu. Oysa güvenli bölge demek, bu bölgenin güneyinde kurulmakta olan YPG devletini kabul etmektir. Türk ordusunun, terör yuvalarını dağıtmak için harekât yapmayacağını, karşı tarafa garanti etmektir.
O halde neden Türkiye'yi yöneten kadro, böyle bir projenin "barış koridoru" olacağını propaganda ediyor?
Çünkü bu yapılan işler, Türkiye'nin güvenliğine aykırıdır. Halkın tepki göstermesini önlemek için bu yola başvuruyorlar.
***
Türk ordusundaki son tasfiye edilen komutanların, güvenli bölgeye itiraz edenler olduğu doğru. Ergenekon ve Balyoz'da yargılanmış subaylar, tasfiye edilenlerin Atatürkçü olduğunu yazıyor...
Türkiye, bu tasfiye ile kendi bindiği dalı kesmiş oluyor ama bu durum, kamuoyuna "başarı" gibi takdim ediliyor.
SDG yetkilileri, üzerinde görüşme yapılan bütün önerilerin kendi önerileri olduğunu, ABD'nin bu önerileri Türkiye'ye sunduğunu tekrar tekrar vurguluyor ama iktidar medyası hâlâ "barış koridoru" diyor.
Kimileri de Suriye'deki Amerikan askerleri yetmezmiş gibi, "NATO'yu çağıralım" diyor!
Türk Milleti bu badireyi de atlatır ama önce devleti bu zihniyetin elinden kurtarmak gerekiyor!