Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüseyin Macit YUSUF
Hüseyin Macit YUSUF

KKTC’nin tanınması ‘en az 6 ay’ buzdolabında!

Anavatan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta Yunanistan’a resmî ziyarette bulundu. Erdoğan, Yunan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu ile ikili görüşmesi sonrası Başbakan Kiryakos Miçotakis ile görüştü. İki lider görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Erdoğan, adadaki iki ayrı devletin varlığını ima edecek şekilde “Kıbrıs meselesinin Ada’daki gerçekler temelinde adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulması tüm bölgenin yararına olacaktır.” diye Kıbrıs konusuna değindi. Erdoğan, “(Türkiye-Yunanistan) Mevcut sorunlarımızı, yapıcı diyalog, iyi komşuluk, uluslararası hukuk çerçevesinde müşterek çabalarla çözüme kavuşturmak temennimizdir.” dedi. Erdoğan, “(Miçotakis ile) Ege ve Doğu Akdeniz’deki tutumlarımız hakkında görüş alışverişinde bulunduk, Dışişleri bakanlarımızdan çalışmaları ele almalarını istedik.” diye konuştu.

Miçotakis ise “Kıbrıs konusunda BM Güvenlik Konseyi’nin kararları bizim için çok önemlidir. Kıbrıs konusundaki gelişmeler bu doğrultuda.” diyerek, iki ülkenin Kıbrıs konusunda zıt görüşlere sahip olduklarını net bir şekilde ortaya koydu. Rum-Yunan ikilisinin, Kıbrıs’ta müzakerelere kaldığı yerden federasyon hedefiyle devam etme siyasetini, Kıbrıs Türk halkını masaya mahkûm etme duruşunu kabul etmemiz mümkün değildir. Yarım asırdan fazla aralıklarla sürdürülen müzakerelerden Rum tarafının bilinen uzlaşmaz tutumu nedeniyle sonuç alınamaz iken, Annan Planı referandumu ve Crans Montana’da çöken süreçler ortada iken, artık, önümüzdeki süreçte ada gerçeklerine göre sonuç almaya çalışmaktan başka akla, mantığa, hakka ve hukuka uygun yol olmadığı açıktır.

Anavatanların liderlerinin Atina’da Kıbrıs konusundaki zıt tutumları, Kıbrıs’ta daha belirgin olarak ortadadır. KKTC’nin tanınmasını engellemek hedefindeki faşist Eokacı Hristodulidis göreve geldiği günden itibaren müzakerelerin federal çözüm hedefiyle kaldığı yerden hemen başlaması yaygarasını koparmakta ve Kıbrıs Türk halkının iradesini yok saymaya devam etmektedir. Hristodulidis kendinden önceki Rum liderler gibi, kendilerinin adanın tek sahibi olduklarına inanarak çözümü olanaksız hale getirmiştir. Yıllardır Rum ve Türk liderler arasında yapılan müzakerelerde, özellikle çözüm sevdalısı olarak namları olan Talat-Hristofiyas ve Akıncı-Anastasiaidis dönemlerinde dahi çözüm üretilememiştir. Bu süreçlerde ‘Ortak Zemin’ arayışlarında mutabakat sağlamak mümkün olamadı. BM’nin görevlendirdiği özel temsilci ve danışmanların tamamı başarısız oldu. Konuya daha da açıklık getirmek için bazı rakamları ve isimleri paylaşmak istiyorum. Kıbrıs müzakerelerinde çözüme ulaşmak için Birleşmiş Milletler’de, 7 Genel Sekreter’in yanı sıra, 22 de ‘Kıbrıs Özel Temsilcisi’ ve ‘danışman’ bürokratın görev aldığı bilinen bir gerçektir. Mevcut Genel Sekreter Antonio Guterres sorunun çözümü ile ilgilenen 7. Sekreterdir ve hatırlanacağı üzere daha önce atadığı Amerikalı Jane Holl Lute taraflar arasında ‘ortak zemin’ bulma konusunda başarısız olmuştur.

İlk olarak Sakari Severi Tuomioja, ardından ise sırasıyla; Galo Plaza Lasso, Carlos Bernardes, Pier P. Spinelli, Bibiano Osorio Taffal, Cyrus Vance, Luis Weckmann-Munoz, avier Perez de Cuellar, Hugo Gobbi, James Holger, Oscar Camilion, Joe Clark, Gustave Feissel, Han Sung-Joo, Diego Cordovez, Dame Ann Hercus, Alvardo De Soto, Zbigniew Wlosowich, Michael Moller, Elizabeth Spehar, Alexander Downer ve en son ise 2014’te Downer’den bu görevde yer alan Norveçli diplomat Espen Barth Eide başarısız olmuş danışman veya özel temsilcilerdir.

Geçmişten ders çıkarmamakta kararlı olan emperyalist kan emiciler şimdi de Guterres’i zorlayarak yeni bir temsilci ataması yapmasını sağladılar. Guterres, taraflarca onaylanan Kolombiya’nın eski Dışişleri Bakanlarından Bayan María Ángela Holguín Cuéllar'ın bu göreve resmen atandığını birkaç güne kadar açıklayacaktır. Cuellar’ın görevi müzakerelerin yeniden başlaması için taraflar arasında ‘ortak zemin’ olup olmadığını araştırmak olacak. ‘Ortak Zemin’ olmadığı, tarihte hiç bu kadar açık ve net olmamışken, BM Güvenlik Konseyi’nin bu dayatmasını Türk tarafı olarak kabul etmemizi hazmedemediğimi, temsilci atamasına karşı olduğumu daha önce yazmıştım. Atanacak Cuellar’ın ‘kişisel temsilci’(private envoy) veya ‘özel temsilci’ (special representative) olarak atanmasında ve görev tanımında da taraflar arasında uzlaşmazlık vardır. Rumlara göre bu ‘temsilci’ BM Güvenlik Konseyi kararlarına göre hareket etmekle yükümlüdür; diğer bir değişle federal bir çözüm hedefi çerçevesinde ortak zemin arayışında olacaktır. Federal çözümü reddeden Türk tarafının görüşüne göre ‘temsilcinin’ Rumların kesinlikle karşı oldukları iki devletli çözüm çerçevesinde bir ‘ortak zemin’ arayacağı şeklindedir. Temsilcinin 6 ayla sınırlandırılmış bir görev süresi olması hususunda da her kafadan bir ses çıkmaktadır.

Gerek Erdoğan ve Miçotakis arasındaki sahte ‘yakınlaşma’, ‘yeni dönem’ safsatası ve gerekse de Kıbrıs’a temsilci atanmasının KKTC’nin tanınması sürecine olumsuz etki yapması muhakkak engellenmelidir. Kıbrıs Türk halkının uluslararası toplum içerisinde çoktan hak ettiği yerini alması daha ne kadar geciktirilecektir? Türkiye bu oyuna daha ne kadar razı gelecektir? Son iki sorum daha var! BM temsilcisinin atanmasıyla birlikte müzakereler başlıyor algısının yaygınlaştığı bir ortamda KKTC’nin tanınmasının mümkün olabileceğine inanan tek bir yetkilimiz var mıdır? Bu durum, 77 ve 78. BM Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünyaya yaptığı KKTC’yi tanıyın çağrısı ve “tanınma olmadan, iki devletli çözüm ve egemen eşitliğimiz ile eşit uluslararası statümüz kabul edilmeden görüşecek bir şey yok” siyasetimiz ile çelişmiyor mu?

Yazarın Diğer Yazıları